19 Aralık 2014

Şimdi ben bu kombiyi neden yaktım ...

Şimdi ben bu kombiyi neden yaktım, nasıl yaktım, niçin yaktım... Bunu izaha gerek yok. Gördünüz açtım ve yaktım. Ama yakmamış ta olabilirim. Yakmışsam yakmışımdır, yakmamışsam yakmamışımdır. Biz kombiyi yaktık ta yakmadık mı dedik? Bunlar bi takım uydurma laflardır. Sahi lan ben bu kombiyi neden yaktım? Kim yaktırdı ulan bunu bana ? İnsan dediğin ısınmak için bunu yakar, ben duvarlar çillenmesin diye yaktım. Şu ayları evde yünlü kazak giyerek tasarrufla geçiren bi insan olarak, bu gün kombiyi duvarlar ısınsın, badana dökülmesin diye yaktım bildiğin. Ulan karda, yağmurda ve soğukta banamısın demeyen beton, benim evde oluyo sana pamuk. Az havalandırmasan, az soğuk tutsan hemen dökülüyo namussuz. Ne yapayım yanlara kazak, kolonlara patik mi öreyim arkadaş. Ne dökülüyon ne çilleniyon acaba? Resmen evde duvar besliyorum lan. Soğukta falan hasta oluyo bildiğin. Binaya dış cephe yaptırdık tuğlalar üşümesin diye, içerden fildişi makyaj. Beni soğuktan koruyan tuğlaları, onu soğuktan koruyan sıvayı, onu da soğuktan koruyan badanayı soğuktan koruyorum şuan. İnsan gibi de namussuz, soğuğu da ayaktan alıyo. Yan duvarlar tertemiz süpürgelikler buz tutmuş resmen. Bi de ilgi istiyo öyle böyle değil. Bi iki hafta eve gelme yaz kış farketmez rutubetlenip küsüyo. Ulan sen bi parke taşı da olabilirdin. Haline acıdık evimize aldık duvar eyledik seni. Alenen üzerine basmamak için yerleri parke, ıslak zemini fayans yaptık. Fayans ki en soğuk nevale. bi günden bi güne üşüyorum demedi, hunharca ıslatıldı ama çürümedi. Eve hırsız girse çalmayacağı tek şey olarak sen, kendini nasıl bu kadar özel hissettirebiliyosun?

12 Aralık 2014

Uçuş koltuğunu otomatik ayarlayan check-in ...

Uçuş koltuğunu otomatik ayarlayan check-in sistemi nedeniyle, bugün size koridora bakan koltuktan sesleniyorum. Dış şartların uygunluğunu gözlemleyememenin verdiği tarifsiz üzüntüden biraz kurtulmak ve kendimi avutmak adına, elime ücretli ikramlarlar menüsünü alıp detaylıca incelemiş bulunmaktayım. Havalı içkilerin yanı sıra 4 oyro(12 lira falan)'ya satışa sunulan sallama çayı bir övmüşler, bir methetmişler, böyle mucizevi bi ürünü sunduklari için 4 eyro da bahşiş verirsin. Ulan şimdi anladım ki bu nimet yeryüzünde çok ucuza gidiyo be. Bir çay müstahsili olarak gökyüzünde bi bardak çay içmem için 8 -10 kilo çay toplamam gerekiyo sanırım. İnsanoğlu ulaştığı her yere kapitalizmi götürmüş olm. Hatta çayı al diye araya tanıdık ta koymuşlar. Çikolatalı bi dilim kek... Öyle deme "hayatında hiç çikolata yememiş kakao işçilerinin sizler için topladığı, Giresunlu fındık müstahsillerinin özenle yetiştirdiği nefis fındıklarını barındıran enfes hamuru ve iç gıcıklayıcı görüntüsüyle tam ağzınıza layık". Ulan bildiğin kek işte. İçindekileri bi anlatıyo, sanki bütün senenin hasadı muhteviyatında. Adamsan 4 avro'yu da övsene?? Dünyada 4 yuro'su olmadığı için aç kalanları yazsana?? Senin çayın değerli de bizim euromuz kağıt parçası mı? Farkını versem caminin çay ocağını kapatırım be. Ulan bütün yolculuk zevklerimden mahrumum şuan. Cam kenarı yok, çay yok, koridora koydunuz beni güzel hostes yok, Ve bu uçak taa Sabiha Gökçen'e iniyo. Havadayken Güngören'e en azından paralel evrende daha yakınım be. Neyse şu yan çaprazdaki kıza ilerliim göz ucuyla. Gerçi uçakta herkesin burnu bi karış havada. Uçak onbin metreden gidiyo bunlar bi milyon fit. Bi irfanseyhan olsan da para etmiyo bazen. Dur ben onu az sonra belediye otobüsünde sağlı sollu yanaşırken yakalarım

8 Aralık 2014

Her koşulda olduğu gibi ...

Her koşulda olduğu gibi, hastalık şartlarında da fırsatları lehime çevirmekte üstüme yoktur. Hapşırırken ağzımdaki zararlı mikroorganizmaları odanın bi ucuna göndermek için çıkardığım ses (haaapşuoeouuu), köşede asılı gitarımın tellerinden sekip sustain olarak bana geri dönebiliyor. Biri gitarın başında bekleyip o an akor bassa, ufaktan bi rif yürüyebilir. Zaten hastalık benim bünyede öyle uzun bi süre barınamıyo ki, "vöhhöaaaaa" diye mikrobu balgamı bi öksürüyorum, yemin ederim havaya öksürsem uçak düşürür. Hastayken o kadar eğleniyorum ki, halsizlikten başım döndüğünde, ben de aynı yöne dönüp tur bindiriyorum. Ateşim çıktığında kombiyi kapatıp tasarrufun keyfini çıkarırken, içim o kadar daha ısınıyor. Yani ateşten havale geçirsem, alnımda gözleme pişiririm o kadar. Hele enfeksiyon üst solunum yoluna sıçrayıp, burnumu doldururken çok eğleniyorum lan. Bi türlü dolmuyo çünkü, zavallı mikrop tam dolduracakken bi sümkürüyorum, enfeksiyonun iki saatlik emeği boşa gidiyo. Hele midemi bulandırıp bi lokma yemek yedirmeyen semptomlarda, oruca niyet edip, onu da mazeretlerim dolayısıyla uyuyarak geçirip, krizi aklımca fırsata çeviriyorum ama bakalım, umarım kabul oluyordur. Hiç olmassa yaptığım gıda tasarrufuyla sağlıklı günlere de önemli bi bütçe ayırıyorum. Bide hastalık ölümden sonraki en büyük mazeret. Yaptırmak istediğin ve yapmak istemediğin herşeye karşı elinde koca sebep var. Dişlerini fırçala ve gülümse. Hasta olmak sağlıklı insanların kaderidir.

6 Aralık 2014

Haftanın geniş özetini barındıran ...

Haftanın geniş özetini barındıran muhteşem saçmalıklarla bezenmiş harikulade bir haftasonu rüyasından uyandırılmış bulunmaktayım. Uzun zamandır vizyona yeni bir ruya girmemesinden duyduğum rahatsızlık şöyle dursun, paralel evrende zaman ve mekandan bağımsızlık kavramının tadını çıkarmaktayken ağrıyan ve gecenin bi yarısı beni ayağa diken ayağıma bir müddet çemkirmek isterim. Üzerine basa basa söylüyorum dostlar. Bu ayak bu aylarda hep error veriyo. Yav ne ağrıyon acaba gecenin bi vakti? Tamam bi sızladın uyandırdın mesajı verdin evet bi sorun var tamam yarın halledicez artık ağrıma. Gelen mesajı okuduktan sonra mesaj sesinin devamlı çalması gibi bişey. İnsan sahibine gerizekalı muamelesi yapar mı? Bi de neyin uyarısı bu? "Bak ağrıyorum beni kullanma" der gibi. Ha onu demesen kalkıp koşacaktım zaten manyağım ya ben. Ulan bu saatte bi iş düşse sana mı düşer. Bu nasıl bi kendine güven. Kontağı kapatmışım bütün vücut kapalı devre çalışıyo sen neden aktifsin acaba? Ulan biz bu uykuyu siz dinlenin diye uyuyoruz, ağrıma sızlama diye uyuyoruz. Senin yüzünden yarın uykusuz kalcam ondan sonra "aman abi üstüme gelme", "yok uykusuzum", "yok dizlerim tutmuyo" diyecen bana. Hayır extradan bişey de yaptığım yok sana . Sen bi ayaksın en fazla az yürüdüm iki koştum falan. Sana armut mu toplattık, kan mı pompalattık. Büyüyünce ne olmak istiyodun da kıllı bi bacak oldun. Baldırımla düşünüp, saçlarımla mı yürüyeyim. Bak diğer bacağım ne güzel ağrımıyo. Sen kaç adım attıysan o da attı. Tek ayak seksek mi oynadık, ona adidas sana takunya mı giydirdik? Ki iyi de bakıyorum size. Sağolun beni yarı yolda bırakmadınız ama bi gün de bacağım ağrırken, ağrıyı kolum çeksin de ben uyuyayım yav. Yediğim içtiğim size gitmiyo mu? Daha 20 gün önce annemin köyden getirttiği bekmezleri kendinize kan eylemediniz mi? Ne zaman birinize ayrıcalık tanıdım? Ama biliyorum bunların hepsi beynimin başının altından çıkıyo. Rüya senaryolarındaki yayın akışı rutine bağlayınca veriyo gazı ayaklara, "herkes yukarda mutlu ezdirmeyin kendinizi" diyo, organ da haklı olarak başkaldırıyo. Neyse hafifledi az, ben de ikinci matineye yetişeyim bari. (Korkma lan koşarak yetişmiycem sızlamaya başlama yine)

24 Kasım 2014

Sabahın 7'sinde uyanıp, bu soğukta bu yağmurda ...

Sabahın 7'sinde uyanıp, bu soğukta bu yağmurda taaa Hacı Sayid'e kadar yürüyen benden başka bi manyak var mıdır acaba? Hacı Sayid diyorum usta, kuşbakışı 3.8 km. Ulan Hacı Sayid Arafat'a çıkarken böyle yorulmadı be. Af buyur altı üstü yediğim iki parça bişey. Neymiş canım çok çekmiş. Bak geçen de bahsettim bu malum organdan. Hani acıkınca "ona acıkmadım şuna acıktım" diyen ve hatta "şuna acıktım ama annemin yaptığı olacak" diyen Türk Hava Kurumu'na bağışlanası nalet organ. Sabahın dördünde yatan adamı üç saat sonra ayağa diken tek güç. Ego desen değil, nefis desen hiç değil. Az yakınlardan da bişey istemez ha, nerde uzak, nerde pahalı bişey var resmen aşerir namussuz. Ve hiç bi zaman istediğine ulaştığında hayalindeki o lezzeti vermez. Sadece seni zamanlı zamansız kepaze eder bırakır. Hayır iyi ki harici tahliyeye karışmıyo "onu çıkarmıycam bunu çıkarcam" diye. Sanırım sünnet edilesi ve de göbek bağıyla kesilip atılası bu organ kursak. Bak kursak dedim de aklıma ne geldi. Bi gün şöyle toplanıp bi masa kursak, ızgaraydı falan off of. Bak bu da kursağımda kaldı şimdi. Demek ben sevip alamadığım kadınları da gönlümde değil kursağımda taşıyomuşum görüyomusun. Demek bu yüzden insanın boğazı doluyor sevip alamayınca. Demek ki can bu yüzden boğazdan geliyor canlarımızı orada taşıdığımız için. Lan yine romantik oldu bu yaa. Ne güzel komikli başladıydım, ne güzel gülüyoduk. Bak bu yazı da kursağımda kaldı...

22 Kasım 2014

Yediği yemeği fotoğraflayıp internete koyan ...

Yediği yemeği fotoğraflayıp internete koyan güruhu henüz anlayamamışken şimdi bi de başımıza kıldığı namazın fotoğraflarını internete yükleyen adamlar çıktı. Kendi namaz kıldığına göre fotoğrafı bildiğin çektirmiş. Bak hacı abi, belki de örnek olmak için çektirdiğin bu fotoğraf, daha en yakınındakine örnek olmamış. Zira öyle olsaydı sen namaz kılarken fotoğrafını çeken arkadaşın da senin arkana geçer cemaat olurdu. Demekki senin bu yaptığın şey insanları namaz kılmaya değil, yaptıkları iyiliği ve ibadeti insanlara karşı gösteriş olarak kullanmaya özendirecek. Bide tam rûku ve secde anını çektirip yüklemiş. Bi mesaj kaygısı olduğu kesin. Sen atanamayan imam mısın? Buradan müftülüğe "benim gibisini zor bulursunuz" mesajını mı veriyosun. Veya bu bi sosyal sorumluluk projesi mi? Sen namaz öğreten seccade misin? Nedir yani? Hayır kabul olmuşsa Allah tarafından mükafaatın haktır. Acaba kabul olmayacağını düşünüp hiç değilse şurdan iki üç beğeni alayım da boşa gitmesin diye mi düşünüyon? Allah rızası için yaptığın işten kul teveccühü beklemek te nedir. Sana zaten farz kılınmış mukaddes bi vazifeyi, sanki lütfedip yapmış gibi göstermen nasıl bi ego tatmini. Bunu fotoğraflamak veya duvarına yazmak nasıl bi fark oluşturma çabasıdır. Kabulü yalnız Allah'ın elinde olan kulluk vazifeni, fazlasıyla yapmış olduğunu nasıl düşünebilirsin. Secdede büyüklenme ve ibadetle gururlanma tam da böyle bişey. Keza Oruç tutarken de bu samimiyetsizliğe tanık oluyoruz. Senin zaten yaptığın herşeyi eksiksiz not alan görevliler var, bizden şahitlik mi bekliyon. Valla ben namazına şahitlik yapmam sorarlarsa. Hayır ne diycem gördüm desem, nerde gördün derler, nerde gördüğümü söylesem, sen neden kılmıyordun derler, ben de kılıyordum desem, namaz kılarken ona mı bakıyodun derler. Akşam akşam iş açma başıma benim.

20 Kasım 2014

Zaten olmuş saat gecenin bilmem kaçı...

Zaten olmuş saat gecenin bilmem kaçı, iki saattir dönüp duruyorum tam uykuya dalarken en savunmasız anımda şu nevresim yorgandan sıyrılıp pazardan alınmış fermuarı yarı açık adidas eşofman üstü gibi omuzlarında kalmıyo mu. Çıldırıyorum arkadaş. Hayır havaların sıcak ya da soğuk olması önemli değil. Yorgan uykuda insanı güvende hissettiren önemli bi argüman. Ben yaz kış ararım yorganı hacim. Zira bekarlığı hissettirmeyen özel dokusu ile yorgan; ısınma, savunma ve de gölgelenme aracıdır. Yorgana bu kadar anlam yüklemişken nevresime oldum olası ayar olmuşumdur. Daha yatağa girerken adamın ayağına dolanır pazardan alınmış adidas eşofman altının iç astarı gibi. Arkadaş bi kere de uyumadan önce sıyrıl şu yorgandan be. Ulan burnumun ucunu göremiyorum nevresimin içinden yorganın ucunu nasıl bulayım şimdi. Zaten nevresimi her değiştirdiğimde ilkokulda defter kapladığım günler geliyo aklıma. Ne gereksiz bişey. Yorgana dik kaymaz diyolar bide. Bak bunların kumandaları hep şeffaf şeker poşetiyle kaplı ha. Bizim eski televizyonunki de öyleydi. Televizyon bozuldu, tedavülden kalktı kumanda sıfır duruyo.

15 Ekim 2014

Şu metrobüse bir gün bineyim de ...

Şu metrobüse bir gün bineyim de şöyle bi güleryüzle karşılayın beni be. Acaba çok mu görüyorsunuz bana metrobüse binmeyi... Bana özel uçak tahsis edildi de ben mi binmedim. Özellikle iş çıkışı saatlerinde arka üçüncü kapıdan ne zaman binsem, arkadaş suratlar bi karış, herkes ham limon yemiş gibi bana bakıyor. Torpille mi bindim ulan... Sanki hepiniz asil, ben yedeklerden girdim. Yani benden birkaç durak önce binmiş olmanız, bana mülteci muamelesi yapmanızı gerektirmez ki. Metrobüste binbeşyüzkişi sağlı sollu yanaşmaktan duyduğunuz rahatsızlığı anlıyorum ama banane oğlum.. Akbilini ben mi doldurdum? Binmek zorundaysan bunun suçlusu ben değilim ki. Anlıyorum herkes herkesten nefret ediyor. İlk binen ikinciden, ikinci üçüncüden, üçüncü dördüncüden, sonra hepsi uşağa... Çek bi araç kredisi taksiye bin. Maddi olarak ona gücün yetmiyorsa bana ne surat yapıyosun acaba? Senin rızkının bordrosunu ben mi yazdım? İnsan metrobüse bindiği zaman bi güleryüz bekliyo, huzurum kalmadı yemin ederim. Bu kadar kalabalığı tek başıma mı yapıyorum. Merak etme cam kenarındaki somurtkan dayı... Ve de orta lobideki kıvırcık. Niyetim sizle seyahat etmek değildi. Siz inmeseniz de inecek, siz inseniz de devam edeceğim. Bana A noktasından B noktasına kadar tahammül edin...

25 Eylül 2014

Mevsimi geçmiş olmasına karşın ...

Mevsimi geçmiş olmasına karşın, genç bir sera sivrisineği tarafından gece boyu tacize maruz kalmış, vızır vızır uyandırılmış ve de ısım ısım ısırılmış vaziyetteyim. Yani bi hayvan 5 dakika mı rahat durmaz. Bi iki ısır, iyice doy yürü git işte. Yanına bidon mu getirdin, sekiz saattir emiyon emiyon doymuyon. La olm senden kanı acıyan yok. Adam olsanız herkes yazın kapıya bi kap kan koyar. Ama ipnesiniz olm gece boyu adamın iliğini sömürüp gündüz akşama kadar duvarda badanayla kıtlama yapıyonuz. Yine de kıyamıyorum lan, yemek yediği için hiç adam öldürülürmü. Varsın az sesli çalışsın ne çıkar. De ki ağzını şapurdatıyo. Sen dalından elma yerken ağzını şapurdatınca elma seni öldürüyo mu? O zaman intikam varsa mertçe olmalı. O uyutmuyosa ben de uyutmam. Olm sivrisinek!!, googleden uyku saatlerini aldım, en zil kemençemin alt perdelerinden çalmak suretiyle akşama kadar zırıl zırıl peşinde gezicem, aazına sıçıcam senin.

10 Eylül 2014

Cam kenarının bendeki yeri ...

Cam kenarının bendeki yeri, sevgili mizahdaşlarımın malumudur. Saatler öncesinden online check-in yaptım ki seyrede seyrede uçayım. Ama kurban olduğum Allahım beni yine sözlüye kaldırmış olacak ki, genç popilasyonun hakim olduğu boeing 737-800 uçağında, benim 24A koltuğuma konuşlandırılmış bi teyzeyle karşı karşıya kaldım. Yine kıyamadım ve sağlam bir hayır duası karşılığında özenle seçtiğim kanat manzaralı teras gibi koltuğu, yolculuk haklarım saklı kalarak teyzeye devrettim. Yer yer Allah rızasını, cenneti ve dünyevi ihtiyaçlarımı gözettiği dualarına, hayırlı kısmeti eklemeyi de unutmayan teyze (max.65), istediğini almış olmanın verdiği rahatlıkla kafasını birden çevirip manzaranın tadını çıkarmaya başlamıştı. Tabi cam kenarı elimden alınınca, dışarıyı izlemenin tek yolu, teyzenin yüz hatlarından geriye kalan cam parçasından bakmaktı. Zaten internet cafe tuvaleti camı kadar olan uçak camı, teyzenin suratını oraya yaslamasıyla komple kapanmıştı. O zaman ilk kez insan burnunun çok ta yer kaplamaması gerektiğini idrak etmiştim. Videonun üzerinden kaybolmayan mouse çubuğu gibi manzaramı talan eden teyzemizin giderek soğuyan tavırları yüzüne yansımış ve iyice mağrurlaşmıştı. Teyzenin biraz sonra sürpriz bi hamleyle güneşliği kapatıp uyku moduna geçtiğini görünce, Cuma çıkışı sadaka verdiğim dilenciyi kumar masasında yakalamış gibi hissettim. Allah'ım!!! Kandırılmıştım... Hem cam kenarı boşu boşuna gitmiş, hem de cam tamamen kapatılmıştı. Zaten gönlümü alana kadar benimle muhabbet eden güzel teyzem, torununun başarılarını anlattıktan sonra, nişanlı bir genç kız edasıyla namahrem kesilmişti... Projelerim ve sahne hayatım hakkında tek kelime edemeden uyuması ve bir hoşçakal demeden gitmesi beni derinden etkilemişti. Devlet hava meydanlarında bir başıma... Baymak kombinin yanında Çorum kaloriferi gibi kalmıştım...

5 Eylül 2014

Ben sana misafir geliyorum ...

Ben sana misafir geliyorum dii mi? Zile bastıktan sonra alt demir kapıyı açıp, üst çelik kapıyı kapalı tutmak ve o yorgunlukla beni dairenin kapısında bekletmek ve de tekrar zile bastırmak nası bi zevk? Sanki üst kapının anahtarı bende var da, sana alt kapıyı açtırıyorum. Çıksana kapıya, beni o yorgunlukla ne kapında bekletiyosun acaba!!!?. Ne ara açmayı düşünüyosun? Kaç dk'da gelmemi bekliyosun? Normal insanlar gibi çıktım işte, minber değil ki okuya okuya çıkayım. Yani senin misafirin olup, senin ziline basıp, senin giriş kapından girip karşıki apartmanın terasına çıkamam ya. Dış kapının ziline bastığım an, aslında benim niyetimin sadece dış kapıdan değil, iç kapıdan da girmek olduğunu anlamalıydın. Anladık kıymetlisin alttan demirler üstten çelikler falan, evet her isteyen senin evine giremiyo kabul. Ama ben her isteyen değilim ki. Lanet olsun bi çay içip çıkıcam. Hayır insan bazen daireyi de bulamıyo. 3. Kat diyosun 4 daire var, senin kapıyı terlik zevkini esas alarak ayak kokundan mı bulcam. Şikar iti gibi sensörlü lamba ışığında kapını arıyorum. Zar zor kapını bulduk bi de delikten bakıyon kim diye. He alt demir kapıdan irfan girdi, merdivenlerden sonra yerini dayısının oğluna bıraktı. Tööbe tööbe. Yalnız birden farkettim ki kapının önündeki paspasta "hoşgeldiniz" yazıyo. Ordan anladım ki beni kapının önüne çağırmış. Çünkü hoş bulmam gereken yerde değilim şuan. Lan olm bari kapının önüne bi kap su koyun arkadaş. Kuruduk be!!! Yani şahsen hiç hoş bulmadım. İşte böyle eş dost akrabanın ziline basıp basıp kaçacaksın yau

14 Temmuz 2014

Yine ölümden zerre kadar korkmayan ...

Yine ölümden zerre kadar korkmayan, hayatı adeta tesbih yapmış sallayan, umarsız, fütursuz ve sebepsiz onlarca hasta ile, acil kapısında doktorun o kadar da güzel olmayan gözlerine aşk ve umutla bakıyorduk. Ölümden korkmayan sgksız vatandaşların veznelerdeki korku dolu bakışları, artık meteliğin kendi öz nefsimizden daha mühim bir varlık olduğunu ıspatlar gibiydi. Acildekiler, yatanlar ve de poliklinikte saatlerce sıra bekleyen bir grup sgklı cesur yürek, yine ecel terleri döküyorduk. Ağzımın gırtlak havzasında toplanmış bir bölük yara nedeniyle günlerdir yutkunamamanın verdiği tarifsiz acıyı annem; " uşağum sen yine nazar oldun" şeklinde yorumlasa da, aklımı hala aynı soru kemiriyordu "el oğlu beğenilir meşhur olur, artist olur, zengin olur, kıymetli olur da; ben neden her seferinde hasta oluyorum???". Acaba bende eloğlunun nazarına karşı paratoner mi var . Manen bi çekiciliğim olmasa da, maddesel anlamda doğanın bana hürmetinin farkındayım. Olm ne zaman mangal yapsak dumanı bana gelir, mahallede top oynayan çocuklar, ben tam geçerken şut çeker suratıma gelir, otobüste çalışmayan koltuk arkası ekran bana denk gelir, bi köye giderim tatile aylardır yağmayan yağmur bana denk gelir. Örnekleri çoğaltarak daha fazla üzülmek istemiyorum. Ne olursan ol, ne olur gelme artık. Yarın öbürgün nasipse albüm yapacağız güzel bişey yapmaktan çekiniyorum yemin ederim. Bi de hem mp3 indirip hem nazar edenler olacak Allah'ımmmm. Tmm maşallah denecek bi sıfatımız efenime söyliim bi hünerimiz yok ama en azından bi ağzına sağlık de. Eskiden kötü de söylesek bi ağzına sağlık derlerdi, şimdi iyi de söylesek, iyi de çalsak, iyi de düşünsek hep "yüreğine sağlık". Al işte yüreğine sağlık yüreğine sağlık, ağzım doldi yara oni soran yok. Bu da lazimli bişedu da ğoş. Yürek çalişuy ama kardiyografi makinesinde yapmayrık albümi. Neyse ben iyi ki blogda sadece yazıyorum valla ha. Hayır bu kadar şeyi konuşamam da şuan ondan. Canım ağzım ya nasi aciy

12 Temmuz 2014

Profilimde etiketlendiğim pornografik gönderilerle ...

Profilimde etiketlendiğim pornografik gönderilerle alakam olmadığını söylememe gerek yok di mi? Yani kıyamet kadar porno sitesinde her halt varken, facebooktaki yüzüstü yatmış aşiftenin kuru kıçına mi kaldım ? Malesef hiç bi halta tıklamadan, bir uygulama bile kullanmadan ekranım 2 ayda bir şenleniyo. Olm az güzel karılar koyun la. Yani bunu tıklayıp kendine virüs bulaştıran arkadaşlarımın zevkine sıçayım, o kada mı düştünüz. Aynı megabayta google de milyonlarcası var. Yahu kırk kere söylüyoruz kandırılmayın, canınız porno çekiyosa googleden arayın, işini görev bilincinde yapan milyonlarcası var, bari bizim profilimize tecavüz etmeyin. Niyetin bozuksa facebookta da bozuk, googlede de bozuk. Senin karşına çıplak kadın resmi çıkınca sayfayı kapatmıyosan bozuk işte arkadaş bozuk. Geç yan sekmeye oradan yağdır gelsin, bizi rahat bırak. Bununla birlikte hiç bu hatalara düşmeden iyi niyetiyle virüs yayan kardeşlerimden de istirham ediyorum. "Allah rızası için bu bağlantıya tıklayın" dediklerinde Allah rızası için tıklamayın... Çünkü sabah dua eden küçük kız çocuğunu paylaşıyosun "bu kızımızı kaç kişi beğenir" diye, akşam büyümüş, açılmış, saçılmış, beğenilmiş ve de yorumlanmış halini hesabın otomatik paylaşıyo. Niyetin iyi olabilir, kullandığın bi uygulama, tıkladığın bi haber veya güvendiğin dini bi paylaşım sana virüs bulaştırabilir. Asıl paradoks, etiketlendiğim virüslü bağlantılardan beni mesul sayan kitle, her gördüğüne tıklayan ve virüslere arkadaşlarını etiketleyen kitle. Yemin ediyorum bu hayatı onlar yaşıyo. Tadını da onlar çıkarıyo, yargılamayı da onlar yapıyo. Onu geçtik, ben senin zevkinin eziyetini çekmek zorundamıyım acaba? İnsan, kaçamağı yüzlerce arkadaşının bulunduğu sitede yaparmı olm. Googlede ve doğada kaçamak yapmak için tüm şartlar mevcut. Kapıyı pencereyi kapatıyon ama dünyaya açılıyon haberin yok.

10 Temmuz 2014

İhtiyaç sahiplerine dağıtılan Ramazan ...

İhtiyaç sahiplerine dağıtılan Ramazan kumanyalarına uzun zamandır bi önyargım var. Gıda maddelerinin, en az tüketildiği ayda hediye edilmesi çelişkisini şimdilik bi kenara bırakalım, birbirinden bağımsız milyonlarca ihtiyaç sahibinin hangi ihtiyaçlara sahip olduğuna kanaat getirilen liste bence çok acımasız. İlle çalışanına bi ödül vereceksen aynı ücreti ikramiye olarak ver, bi yoksula yardım edeceksen git maddi yardımda bulun. Belki adamın suyu kesik 50 lira borcu var? Ramazan boyunca adama 100 liralık makarna geliyo pişirmeye suyu yok. Belki ekmek almaya parası yok ne biliyosun. Yani yardım etmek güzel de ya amacına ulaşmıyosa? Ver adama parasını arkadaş, adama mı güvenmiyonuz? Belki adam senin verdiğin ürünü yemiyo veya o markayı tercih etmiyo ne israf yapıyosun? Ver adama ne ise miktarı adam ihtiyacına harcasın. Bi de Ramazan'da sadece mevzu iftar ve sahur mu. Belki çocuğuna bi ayakkabı alacak efenime söyliim hanımına bi elbise falan . Fakirler sadece yemek içmekten mi yoksun? Fakirin sadece mutfağı mı fakir ? Fakirler fırsat buldukça yemek mi yer? Bununla birlikte tercihi kişinin kendisine bırakmak için hediye çeki veren de var. Yahu uzatma adamın parasını ver. Ne bağlıyosun adamı mağazaya . Cüzi bi miktar olsa bile işçinse maaşına kat, komşunsa sol elin görmeden bi şekilde ver. Verirken farkedilirsen daima yücelt, yardım ederken mağrur olma. İnsanların özgürlüklerini kısıtlama. Yine adamın ihtiyacı varsa senin doldurduğun koliyi aynı fiyata alabilir. Ve bunu senede bir yapma. Allah rızası için ekmek parası isteyen dilenciye ekmek yerine bozuk para atıyosun da, senden hiçbişey dilenmeyen insanların ihtiyaçlarını neden sen belirlemeye çalışıyorsun. Sorsak sende ekmek parasına çalışıyorsun, sana aylık kazancın kadar ekmek mi veriliyo? Yani azizim zekattan, fitreden ve yardımdan umduğunuz "mutsuz tok insanlar". o da yılda bir...

4 Temmuz 2014

Memleketimi sorduklarında artık cidden ...

Memleketimi sorduklarında artık cidden tedirgin oluyorum arkadaş. Normal adam sorar Trabzon dersin, o da askerliği orda yapmadıysa, kızı KTÜ'de okumadıysa ve bacanağı burdan tırla geçmediyse "hmm güzel" der geçer. Olması gereken de bu, adam gibi şurda muhabbet ederken Karadenizli olduğumu farkettiğin anda "uyy uşağum" moduna geçmekten ne anlıyosun acaba, benle konuşmak için pin kodu girmek zorundamısın, kırk haramilerin kapısı mıyım lan ben? Biz bi Egeli görünce "napirsin gurban" diyomuyuz? E şimdi diyceksin "onlar öyle konuşmuyo ki", ha ben de tam bunu diyorum işte, biz de böyle konuşmuyoruz ki... Memleketimle ilgili bi yapımı izlerken tamam, Karadenizliyi canlandıran oyuncudan pek çok şey bekliyoruz ama bunun dışında kimseden şiveli konuşmasını beklemiyoruz. Türkçe konuştuğun sürece pekâlâ anlaşabiliriz. Hayır bi de bizle aynı şiveyi konuşsan ne olacak. Ben doğduğumdan beri aynı şiveyi konuştuğum yüzlerce kişiyle hiç anlaşamıyorum valla. Olacaksan çocukla çocuk ol, lazla laz olmak zorundamısın? Gerçi biz laz diiliz onu da ayrı anlatırım, sen şimdi hepimizi laz sandığın için öyle dedim. Yalnız biz burda mutlu mutlu yaşarken bizi nasıl tanıtmışlar görüyomusun? İlgi ekimiz -da' yı ağızlarına sakız edip, haçan'ı sıfat yapmışlar resmen. Tabi televizyonların burda payı büyük, Karadeniz dizilerinde öyle bir şive kullanılıyo ki, insan içerleniyo olm. "ulan elin İsveçlisi gelmiş cennet gibi yerlerimizde dizi çekiyo be" dedim geçen gün. Ha "İsveçliler öyle konuşmuyo" diyeceksin dii mi, e ben de onu diyorum biz de öyle konuşmuyoruz. Dünyanın en yapmacık şivesini niye bize iteliyonuz. Yeteneği geçtim kulağınız da mı duymuyo. "Ben senu sevdiğumi" nedir olm. Senu ne la ? Biri de gelmiş dizideki oyuncuyu taklit ederek benle konuşuyo. Olm beni taklit et git dizideki oyuncuyla konuş. İnsan taklidi taklit edermi lan. Daha da kötüsü, insanların şive taklidinin altında yatan sebeplerden birisi de "bak biliyorum, siz böyle konuşuyosunuz"culuktur. Bunu bi de mesaj metni olarak yazdıklarında iyice çıldırıyorum lan. İyi niyetle yapıldığından şüphem yok ama asıl tehlike nedir biliyormusun? Aslen Karadenizli olan gurbetteki gençlerin şivesi de dizilerdeki gibi olmaya başladı olm. Kültürümüz medyanın insafına emanet.
"Aca tehligenun farkinamisunuz ?"

2 Temmuz 2014

Artık sivrisinekleri kesinlikle ...

Artık sivrisinekleri kesinlikle öldürmeme kararı aldım. Bu mübarek mahlukat ölümü haketmiyor. Ulan ne istiyoruz hayvandan? Bayramda bütün sülalesi bi araya gelse bi el kadar yer kaplamıyo. Hayır elinde insanın bin yıldır hayal ettiği imkanlar da var. Düşün ki binyıllardır doğuştan uçan bi hayvan, bi gün olsun demedi ki "şu kanatlarımın altına iki füze yerleştiriim de geçerken karıncalara fırlatıım". Bak insanın harici desteksiz uçma yeteneği olsa, ikinci gün kanadının altına akıllı füzeyi yerleştirip birbirini bombalardı. Kimse demezdi ki, "bugün de yarım kilo şeker alıım da geçerken bi fukaranın avlusuna düşüreyim". Bu sebeple ben sivrisineklerin gerçekten iyi niyetli olduğu kanısındayım. İncecik iğnesiyle binyıllardır kan alır durur, hiç te demez ki "şunu sanayide acık genişletiim" veya "yanıma bi bidon alıp yedekleyip satayım" efendime söyliim "şurdan bi parça deri koparayım da çocuklara bayramlık kösele ayakkabı yaptırayım"... Gelirken de haber veriyo sesiyle, öyle birden de konmuyo kanatlı karınca gibi, yumuşak bi iniş yapıyo kuleden izin almışçasına. Bu arada kanatlı karınca da ne güzel hayvan yav. Kanatlı karınca ama kanatlar telefon kulübesinde sonradan giyilmiş gibi. Normal karıncadan farkı uçmak değil, perdeden düşerken iki tur havada salınabiliyo. Düştüğü yerde de bildiğin ses çıkarıyo, tek seferde kapanmayan şahin slx bagaj kapağı gibi. Ne diyorduk, sivrisineklere vız vız sesini de artık çok görmüyorum. Biz olsak çoktan apartı taktırır, milletin kulağında patinaj çekerdik yemin ederim.

19 Haziran 2014

Teknolojinin en berbat yanı ...

Teknolojinin en berbat yanı da, bilime paralel gelişen estetik kaygısı... Ben demiyorum ki lcd televizyonun kabloları yandan sarksın veya efenime söyliim kumandanın tuşları çakıl taşından olsun. Benim sorunum ürünün niteliğini kaybetmesi. Allah rızası için söyle bana be mübarek, duvar saatinin saniyesinden ne istedin? Hayır bununla kalmadın yelkovanı da götürdün. Ulan saate bi bakıyorum kaçı kaç geçiyo diye, aa "kaç"ı da sökmüşler arkadaş. 3 ten 6 ya rakamlar yok. Olm oldu olacak akrebi de sök, ben hava durumuna göre gün ışığını baz alarak aşşa yukarı bi tahminde bulunurum. Kol saatlerinde durum daha da vahim. Saati kaldırmışlar baba, saate bi bakıyosun 3 ayrı daire içinde bişeyler dönüyo. Dışta da hareketli bi kasnak var, denize dalınca deniz seviyesinden kaç metre aşağıda olduğunu gösteriyomuş göya. Ulan aptes alırken duran saat denizin dibini ölçer mi ? Rakımmetre mi bu. Zaten saatlere hesap makinesi koyulduğu zaman kıllanmıştım. Tarih var, termometre var, güneş ışığında renk değiştiren iç kasnak ta var, resmen bunları kullanarak saati de sen bul diyo. Herşeyi bi şeyde toplayıp, o şeyi 2. Plana atıp, ürünün ismini de o şey koymak nasıl bi ticari politikadır?

16 Haziran 2014

Biraz olsun şehrin kalabalığından ...

Biraz olsun şehrin kalabalığından, telaşından ve stresinden uzaklaşmak amacıyla Çamlıca'ya çıkıp, yarım saat sonra geri döneceğin o şehri,1 lira vererek teleskopla izlemek nasıl bi psikopatlıktır halâ anlamış değilim. Olm niye masraf ediyosun, zaten birazdan toparlanıp gideceğin yer orası. Uzaklaşmak istediğin yeri 1 lira vererek dürbün vasıtasıyla yakınlaştırıp bakınca nasıl bi keyif alıyosun mübarek. Acaba içten içe "bak Ahmet abiler trafikte, zavallı Ahmet abi ehehe" falan mı diyosun. Sen bi arkana bak istersen tatlım. Kafa dinlemeye geldiğin 300 metrekare yer, senin semtinin toplam kalabalığının 10 katı. Sen Çamlıca tepesine arabayla çıkana kadar, Ahmet abin dilerse metrobüsle Avcılar'dan Söğütlüçeşme'ye geçiyo. Dürbinle kendi semtin dışında başka biyere bakıyosan durum daha vahim tabi. Esenler'den Çamlıca'ya gelip, teleskopla Adalar'ı neden izler bi insan. Olm buraya gelene kadar Adalar'a gideydin ya. Bi de meraklı bakıyo sorma. Yol mühendisi misin kentsel dönüşüm mü yapacan arkadaş ? Otur evinde google earth dan dünyayı bedava izle. Mesela ben de ara sıra köydeki balkonumun koordinatlarını girip, evimin manzarasını izliyorum. Uzaklaşmak arıyosan al sana uzaklaşmak... Bin küsür adam Çamlıca'ya çıkmış Çamlıca'nın yüzüne bakan yok, uçsuz bucaksız manzarasına bakan yok. İlla yakınlaştırıp incelicek. Babacım yükle i.b.b. nin programını, mobeseden İstanbul'u canlı izle. Masraf olmasın sana, kalabalık etme...

11 Haziran 2014

Bu yaz sivrisinekleri öldürmeyip ...

Bu yaz sivrisinekleri öldürmeyip onları anlamaya çalışacağım. Öncelikle neden gece geliyorsun. Mesela kıç kadar gölün başında milyon tane sivrisinekle su içiyorsun da, canlı kanlı adama gece vakti nası bi cesaretle ve neden tek başına dalıyorsun. Olm toplanıp bizden bi kurban seçseniz hergün binlerce adam öldürürsünüz lan. Hayır çelişkili de bi hayvansın. Kulağımda zırlayıp ayak tabanından ısırmak nası bi psikopatlık acaba. Ve gece boyu neden vücudumun en olmadık yerlerinden ısırıp duruyosun. Kaynağı buldun sabaha kada em işte, öbür ayağımda ham petrolmü var sanki. ne dolaşıyosun acaba hassas cildimin ordan orasına. Ulan boş odada uçamıyosun, düz duvarda gezemiyosun. Sen o yorganın altından nasıl girdin de diz kapağımın alt sol çaprazındaki çıkıntıdan ısırdın olm? 27 yaşındayım, öyle bi yerim olduğundan haberim yok yemin ederim. Her yaz sabahı yeni bi yerimi keşfediyorum olm. Bak burdan tıp sektöründeki arkadaşlarıma sesleniyorum, oldum olası kollarım dirseklerim açık yatarım, bi güne bi gün bi sivrisinek gelipte dirseğimin iç kısmından kan almadı. Sadece sivrisinek değil, hiçbir kan emici hayvan gelip dirseğimin içine konmadı. Bu kada bi mahlukat yanılıyor olamaz

3 Haziran 2014

Her vakit namazında, her camide ...

Her vakit namazında, her camide, telefonunu sessize almayan bi müslüman mutlaka bulunuyo. Bu yarın içimizden biri de olabilir, insan unutur yapacak bişey yok. Ama eğer istikrardan bahsediyorsak asıl başarı, o adamı tam namazın içinde arayan kişidedir. Ulan bi kere de tekbir alınmadan ya da selam verildikten sonra ara. Hayır bide öyle uzun çaldırıyo ki bütün eseri dinlettiriyo mübarek. Daha da ilginç olanı namazda telefonunun sesini açık unutanların %90'ının melodisi nokia tune (gran vals). Herkes akıllı telefon kullanıyoken halâ camilerde nokia tune çalar. Öyle de alıştık ki, normal şarkı çalsa "telefon değildir dışardan geliyodur" diyebiliyoruz artık. Francisco Tárrega'nın ölümsüz eseri öyle içimize işledi ki, Buhurizade Mustafa Itri'nin bestesiyle icra ettiğimiz segah bayram tekbiri camilerde bu kadar seslendirilmedi yemin ederim. Yani bence hazır Ramazan ayı yaklaşmışken, gran vals'e komalar eklenip ilahi sektörüne kazandırılmalı. İlahi tarzı bişey çalınca çok tedirgin olmuyoruz çünkü. Bi de telefonu çalan adamın hiç istifini bozmaması da ayrı bi skandal tabi. Sanki onun telefonundan beni arıyolar. Olm elin yok mu bi tuşuna bas ta sussun da. Hepimizin namazını perişan ettin, zaten biri öksürse okumamız bozuluyo, keza ezbere okuyoruz ilmimiz yok. Bari seninki bozulsun camiye telefonu kısmadan girmenin cezasını da bizden sonra kaza yaparak öde...

31 Mayıs 2014

Sevgili doktorumun koyduğu kronik faranjit teşhisi ...

Sevgili doktorumun koyduğu kronik faranjit teşhisi akabinde dolgun bi reçete beklerken, elime tutuşturulan not kağıdındaki şifreyle en yakın eczaneye giderek, "kullanıcı adım: 'irfanseyhan61' " diyip, elimdeki şifreli kağıdı ibraz edip derhal hesabıma giriş yapılmasını talep ettim. Yazılan ilaçları sgk güvencemle cüz-i bir ücretle temin etmek üzereyken, eczacının verdiği bilgiler ışığında bi kaç muayene borcumun olduğunu öğrenince anladım ki, sosyal güvenlik kurumu beni arkadaş olarak eklemiş ve hatta dürtmüş. Üstelik binlerce ortak arkadaşım da varmış. Olm zaten özel hastanede fark ücreti ödüyoruz, ilaçların belli bi yüzdesini ödüyoruz, bazı ilaçların tamamını ödüyoruz, bi de devlet hastanesinde ücretsiz muayene var diye sevinirken, eczanede onun da extra ücrete taabi olduğunu idrak ediyoruz. Buna da sorunca katılım payı falan diyolar, ulan 5 senedir ayda 250 küsür milyon para ödüyorum hala katılamadım mı acaba. Bu fiyata her sene ramazan umresine katılırdım yemin ederim. Sgk'lılar olarak, kerrat cetveli ve richter ölçeği uyarınca, aylık yatırdığım 250 küsür lira + masrafları da göz önüne alırsak, sgk'yı bayaa bi sosyal güvence altına alıyomuşuz.

29 Mayıs 2014

Bugün gerçekleştirdiğim geleneksel bahar temizliğinde ...

Bugün gerçekleştirdiğim geleneksel bahar temizliğinde; Çift dingilli gri el gırgırımla iki tur dolaştığım, 2000 watt elektrikli süpürgemle tekrar üzerinden geçtiğim halım ve 2500 cc vileda ile parlattığım parkelerimin üstüne düşen reçelli kaşık, bunca uğraşın boşa gittiğini yüzüme vururcasına bir boğum saç ve kıl yumağıyla elime geldi. Gırgırın tekerine, süpürgenin çekim gücüne ve viledanın mikrofiber bezine karşı koyan bi tutam saç, reçelli kaşığa mukavemet gösteremiyor arkadaş. Ne yapayım yani temizliği az emilmiş topitopla mı yapayım? Zaten evi temizlemekteki amaç, tozu, kılı, tüyü yok etmek. Taş ocağı değil ki burası kabasını almış olıım da gerisi kalsın. Sabahtan beridir evi tavaf ettim sorsan. Acaba bioder mi alsam diyorum. Bunlar da istenmeyen tüy sonuçta ...

27 Mayıs 2014

Yalnız İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı'nı Ankara'ya yapma fikrini ...

Yalnız İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı'nı Ankara'ya yapma fikrini kim verdiyse gerçekten çok teessüf ederim. Sanırım Ankara Esenboğa Havaalanı'nı Çankırı'da yapan da aynı mühendis. Ama bence bu kültürel bi uygulama. Şehir merkezine gidene kadar, şehirlerimizin tarihi ve turistik mekanlarını keşfetme imkanı buluyosun. Çok yakında havaalanlarına günübirlik kültür turları düzenleneceği kanısındayım. Sanırım Kültür ve Turizm Bakanlığı'mız proje kapsamında, Güngören'deki yerli yatırımcıyı Pendik'e çekmeyi amaçlıyo. Bide yurdumuza ilk kez gelenler için bi heyecan hasıl oluyor tabi. Katalogda vaadedilen İstanbul heyecanıyla yanıp tutuşan, "insek te tramvayda bağıra bağıra konuşsak" diye bekleyen yüzbinlerce yabancı turisti Pendik çayırına indirip, "lütfen şahsi eşyalarınızı uçakta unutmayın" anonsu yaparak, akıllara, "sanırım yolun burdan sonrasına katırlarla devam edeceğiz" fikrini sokuyoruz ya o güzel işte. Yine en makul ve en merkezi havalimanı kim ne derse desin Trabzon İnterneyşınıl eyirport. Vadettiğini veriyo en azından. Bi tarafın deniz, bi tarafın köy, bi tarafın şehir. Zaten merkezde iki tane düzlük vardı, biri havaalanı, biri Avni Aker Stadyumu. Millet rahat insun, rahat kalksun, uşaklar rahat rahat top oynasun diye yokuş yukari düşünuyruk ramba aşşa yaşayruk.

26 Mayıs 2014

Az önce aldığım "tüm İslam aleminin kandilini ...

Az önce aldığım "tüm İslam aleminin kandilini en içten dileklerimle kutluyorum" mesajına cevap olarak, "tüm İslam aleminin kandilini tüm İslam alemi kutlasın" yazdıktan sonra, gittim kendi kandilimi kendim kutladım. Siz de öyle yapın bu gece, kendinizi ödüllendirin. Adam belki seni kandırıyo belki kutlamıycak? Sende ona güvenip "ohh nasıl olsa benim yerime kutluyorlar yatıım facede aşşa" deme canım kardeşim. Zaten millet ibadeti face duvarında yapıyo. Duası duvarda, kıldığı namazın resmi duvarda, ayet hadis duvarda, tövbesi duvarda, bi de camide çekin yapmiş o da duvarda . Sanki dersun Allah serverden onlayn takip ediy.

24 Mayıs 2014

Düşünüp istifade edenler için ibret niteliğinde ...

Düşünüp istifade edenler için ibret niteliğinde bir sallantıyla güne uyandım. Duvarda yanyana asılı kemençelerin birbirine vurmasıyla yataktan fırlayıp apar topar üzerime bişeyler giyerken, sanki TRT'nin süngerli yumruk gibi mikrofonu aazıma uzatılmış ve "son olarak neler söylemek isterdiniz" sorusu tarafıma yöneltilmişti. Arapça ve türkçe verdiğim kısa demeçte, sevgiye, aşka ve dünya barışına yönelik tek bir kelimenin dahi aklıma gelmemiş olması, bu kavramların ben olmadan çokta umrumda olmadığı gerçeğini gözler önüne sermişti. 15 dakika kadar avluda oturduktan sonra eve geçip haberleri açtığımda, idari makamların haber ajanslarına ilettiği bilgiler ışığında, can ve mal kaybının yaşanmadığını öğrenip biraz rahatlamışken, aklıma düşen şu soruyla yeniden tedirgin oldum. Can ve mal kaybı olmadığından nasıl emin olabiliyorsunuz? Şayet ben o an kalp krizi geçirmiş olsam nereden bileceksiniz? Olm bi kere gelin sorun nasılsınız diye lan. Belki gardropun altında kaldım bi kapımızı çalın arkadaş. Yemin ediyorum birine bişey olsa bi sonraki nüfus sayımına kadar kimsenin ruhu duymaz. Az ilgilenin la bizle, biz size yönetim yetkisi verdik bizim adımıza "biz iyiyiz" deme yetkisi değil. Neyse idareciler ve medya ölmemiş, siz de iyisiniz değil mi?

21 Mayıs 2014

A noktasından B noktasına ötöbüsünen giderken ...

A noktasından B noktasına ötöbüsünen giderken verilecek mola için neden anons yapıldığını hala anlamış değilim. Değilim çünkü muavinin ne dediği anlaşılmıyo ki arkadaş. Gelen gürültüye göre anlıyoruz ki inip sigara içebiliriz. Adam mikrofondan otöbüs yanıyo kaçın dese, orta kapıdan iner bi sigara yakar, kalan yolu Km/s birimlerinden hesap eder, sigaramı yarım atar tekrar binerim. Bi de bu anons ekolü, düğün salonu müzisyenleriyle şehirlerarası otobüs muavinlerinin ortak paydası. İkisinin de dedikleri o kadar anlaşılmıyo ki, bazen mola anonsunda uyanıp, takı töreni başlamış diyorum, ama önce kız tarafıdır 1 saat sürer diye tekrar dalıyorum. Ama düğün salonunun Allah'ı var en azından bi ses kontrol oluyor ve ritüelleri bildiğinden pek yanılmıyosun. Ama otobüste beni asıl çıldırtan şey anonsun bi mikrofon(!)dan yapılıyor olması. Msn de sohbet edemezsin o mikrofonla o kada kötü. Hayır bi de neden mikrofon? Toplasan 50 tane adamız orta kapıdan bi seslen mola yerine geldik diye anlarız, sana yüzümüzü gül ile okşa demiyoruz ki. Otobüs terminalden geri geri çıkarken 35 metre arkadan geaaal geaaal diye şoföre baarıyodun hemde duyuruyodun da, şimdi bu kibarlık niye. Bize özel muamele varsa neden ona 5 dk. da bir kahve gidiyo da, ben 2. dankeki alırken gözümün içine bakıyosun? 30 dk yemek ve ihtiyaç molası diyo bi de. Sanki o başlığı atmasa 30 dk yerimizde oturup molanın bitmesini bekliycez. Aslında hiç bişe demesen biz uyumayanlar olarak yan yola girmenden kavrarız. Hafif uykusu olan otobüsün yavaşlaması ve abs nin kromatik ve vibromatik ton kaybını çağrıştıran iğrenç sesinden rahatsız olur uyanır. Uykusu ağır olan anonsa da uyanmıyo zaten. İyisi mi bu anons eziyetini en azından yumuşak sesli birine bi bant kaydı yapında sarsılarak uyanmayalım. Hani ben çok uyumam da uyuyanlar için daha pratik bi çözüm söyleyeyim kardeşim. Geç orta kapının oraya bi hışır poşet aç, içindeki bisküvinin ambalajını aç hepimiz seni sevgiyle yad ederiz, aşk paçalarımızdan akar ...

Ne zaman İstanbul'dan Ankara'ya ...

Ne zaman İstanbul'dan Ankara'ya veya Ankara'dan İstanbul'a otobüsle seyahat edecek olsam, o beş altı saatlik yol, o yorgunluk hiç gözüme gelmez de, "ulan şimdi kim izliycek maskeli beşleri" diye kara kara düşünürüm. Yol değil de film resmen gözümde büyüyor arkadaş. Dar veya orta gelirli olmanın cezası cebren maskeli beşler izlemek olmamalıydı. Nabalım banka mı soyalım, Irak petrollerini mi ele geçirelim yada Kıbrıs'ta kara para mı aklayalım? Ulan hakikaten hepsini izletmişler yalnız. Hayır firma değiştirsen filmin serisi değişiyo, güzergah değiştirsen aynı kalitedeki farklı filmleri izlemek zorunda bırakılıyosun. Tamam toplu taşıma kuralları gereği küfürsüz ve ahlaki değerlere ters düşmeyen filmleri seçiyosun da, filmde argo yok ama yolcuyu küfrettiriyosun. Banka soymayı, veznedarla illegal bir ilişkiye girmedik sürece makul bulman bu yapımlardan daha bi komik tabi. Neyse şimdi Allah'tan her koltuğa ayrı ekran koydunuz da, farklı kötü yapımları izleyip bireysel fakirlik hakkımızdan yararlanabiliyoruz. Hacı uçaktaki durum iletilerindeki özgüvenim burda 0 yalnız. Para adamı değiştirmiyo parasızlık değiştiriyo ahaha. Aştideki fakirliğimi, Esenboğa'da bana 4,5 saat takacak olan elit kesime üstün kılabilmek için şu kadarını söyliim, Ankaraya uçakla gidilmez... Çayım bitmeden inişe geçen uçağa para vermem ben. Siz de vermeyin. Hem uçakta sallanıp diken üstüne gideceğime, otobüste sallanır teker üstünde giderim...

11 Mayıs 2014

Burdan paralel, yandaş ve bağımsız ...

Burdan paralel, yandaş ve bağımsız tüm dev çengel bulmacalı gazetelere sesleniyorum. Şu çengel bulmaca ikiye katlandığında, katlanan orta kısmı, harfin ortasına özellikle mi denk getiriyonuz. Daha kağıdın ortasını hesaplayamıyonuz bi de acaip acaip sorular soruyonuz. Çengeli tamamlıcam diye, kafiyeyi tutturmak için her kelimeyi mübah gören yaz arefemiz, yaralı müzemiz Serdar Ortaç gibi her kelimeyi yutturuyonuz. Boru sesinin ti olduğuna hala inanmamakla birlikte, 36 bin feet yükseklikte bana eski mısır tanrısının sorulmasını da açıkçası manidar buluyorum. Yani dini duygularımızın nirvanaya ulaştığı şu bol türbulanslı uçuşta, hiç adama şirk sorusu sorulur mu yav. Eski mısır tanrısı kimdu ? Kimdu Allah'tu da, eskisi da yenisi da Allah'tu, sorduğu soruya bak yaklaşık 11.000 metre yükseklikte tööbe tööbe ya. Yanlız zamanında böyle bi tanrı inancı var ise, sanıyorum kutsal kitabı bulmacadır bu adamın. Her bulmacada ismi geçiyo arkadaş. Adam diyorum çünkü eski tanrı olmaz, mora valisi mi bu? Eskiden inandıkları tanrı demiyo bak eski tanrı diyo. Yenisi gelmiş olmalı bu tabiri kullanmak için. Neyse bu konuyu kapatalım da kurban olduğumi kızdırmayalım, "hazır yaklaştılar al bunları demesin" . Bunu saymıyorum Allah'ım ayağımız alıştı, biz daha çok geliriz. Yani tabi eğer izin verirsen...

9 Mayıs 2014

Hiç anlamadığım bişey daha varsa ...

Hiç anlamadığım bişey daha varsa o da, köprü, otoyol, üst geçit vs. inşaatlarının olduğu yere konulan devasa bilgi tabelası. Çalışmanın niteliği ve projenin bitiş tarihi ile ilgili bilgileri lüzumlu bulmakla beraber, idrak edemediğim şey ise, yüklenici firmanın ve de mühendisin vs. isminin büyük puntolarla orada yazıyor olması. Nedir yani amaç? Bi hizmet görünce ekseri Allah yapandan yaptırandan razı olsun diyoruz zaten, ille de duamıza yüklenici firmayı eklemek zorundamıyız. Allah bunu kimin yaptığını bilmiyo mu? Lüzumlu bilgini ver, verdiğin rahatsızlıktan dolayı özür dile, ne reklâm yapıyosun. Hayır reklamsa kime reklam? Şirketin numarasını alıp mutfaktan banyoya duble yol mu yaptırcam? Bi de yüklenici firma ne lan. Sanki kimse üstüne almamış bu sorumluluğu da, devlet sana zorla yüklemiş gibi. Bence ihalede yükleneceğini yüklenmişsindir sen. Bak daha bugün bi inşaatın kapısına koca bi pankart açmışlar “bu bina mahkeme kararıyla yenilenmektedir” diye. Sen yutubmusun arkadaş bize ne? Sanki millet metrobüsten inip, orda çalışan sıvacıya “kime sordunuz da tadilat yapıyonuz siz burda?” diye hesap soracak. Banane olm senin dış cephenden yani niye pankart asıyosun. Mahkeme sana tadilat yap dedi, pankart asıp reklâmımı yap demedi ki. Kışın doğalgazdan daire başı 50 lira tasarruf edecek olmanı bana neden bildiriyosun arkadaş? Zaten mahkemelerde yemişsindir o parayı. Hâlbuki birinci ayarda yak kombiyi, evden kısa süreli çıkışlarda kapama ve çok aşırı soğuklarda akrabayı ziyaret et bol bol ki mahkemelerde sürünme babacım. Otobüste kız kesiceeme senle uğraşıyorum gerildim yemin ederim

4 Mayıs 2014

Her uçuşta cam kenarında oturma ısrarım ...

Her uçuşta cam kenarında oturma ısrarım yüzünden arkadaşlar arasında epey bi alay konusu olduk. Yok orta koltuk ta Trabzon’a gidiyo falan filan bi takım iğrenç espriler. Olm benim kaygılarım var. Kalkıştan sonra uçak ekseri benim yaslandığım cam yönünde yatıp yön tayin ediyo ve pilot dönüşü tamamlarken, ben hafif ters yöne yanlanıp uçağın tekrardan düzlenmesini sağlıyorum geliyo bana. Gülüyosun di mi? Ama spor araba sürerken virajda vitese yatıyosun o noolcak ??? Hala spor araba derken doğan slx aklıma geliyo ya çok fakiriz lan. Yalnız ilk uçağa bindiğimde koltuğu yatıran düğmeye basamadım ya la.. Kırk tane şey geçti aklımdan. Ulan buna basınca düşmeyelim falan dediğimi hatırlıyorum. Zaten boing firması komple mal, kalkış-iniş pilota, yönlendirme kuleye ait, uçağı düşürme seçeneği de 250 yolcunun kıçının altında. Sonra dedim yok lan fırlatma düğmesidir. Te Allah’ım bi düğmeye neler isnat ettim yarabbi. Demek o gün kokpiti görsem “dünyayı buradan mı yönetiyorsunuz” derim. Ama tabi bu cehalet en azından zararlı değil. Acil çıkış kapısı için de bunları düşünüyor olabilirdim. Öyle lisede itfaiye butonuna basıp kaçmaya benzemez acil çıkışı açmak. Tabi bu değişik düşünceler hayal gücümü de geliştirmiyo değil. Mesela bu hava korsanları uçağı kaçırmak için neden herhangi bi silah sokmaya uğraşıyo ki. Bu telefonlar uçuş güvenliğini olumsuz yönde etkilemiyo mu arkadaşım? Kalkışta veya inişte çıkar telefonu, “bak valla kayınçoyu ararım” diye yolcuları tehtid et, ne uğraşıyosun x-ray cihazından tnt bombası sokmaya. Yahu uçak kaçıracaksın uçurtma kada aklın da yok . Lan iyi ki ben kötü adam olmadım ha. Çok düşük maliyetlere çok fenalık yapardım yemin ederim…

3 Mayıs 2014

Hayatımda en sevmediğim ve de bir türlü vazgeçemediğim ...

Hayatımda en sevmediğim ve de bir türlü vazgeçemediğim, etkisini bir nebze olsun azaltamadığım bi şey varsa o da başkalarının adına utanmaktır. Hani “çok mübarek adamım, ben edep seviyesini aştım artık size üzülüyorum” noktası değil. Bak az sonra anlatınca birçoğunuzla ortak bi yönümüzün daha olduğunu idrak edeceksiniz. Hani bi mecliste oturursun da bi çocuk gelir böyle yerli yersiz bıdı bıdı konuşur şarkı söyler falan, hani birileri tebessüm eder vs. ha işte orda sanki herkes bana bakıyomuş veya herkes bunun sorumlusu olarak beni tutacakmış gibi yerin dibine giriyorum arkadaş. O çocuğun ağzını tutup susması karşılığında 12 adayı teklif edesim geliyo. Bi de bu yarışma şarkı türkü programlarında biri çıkıp saçmalıyoken veya bariz kulağı tırmalayan bi detone duyduğumda, sanki boğazında düğümlenen balgam benmişim gibi kıpkırmızı kesiliyor, etrafımdaki insanlar tarafından dışlanacağımı düşünüyor ve kanalın değiştirilmesi için Allah’ın adını veriyorum. Bak 11 yıldır müziğin içindeyim sular seller gibi detone olurum bu batmıyo ama popstarda adam meyana çıkamayınca Orhan babanın bile bana hitaben serzenişte bulunacağı inancından kendimi kurtaramıyorum. Sadece toplulukta değil, tek başıma bi televizyon programı izlesem, atıyorum bi tiyatro sergileniyo ve seyirciye mikrofon uzatılıyo, sözgelimi seyirci saçmalıyo, hemen kanalı değiştirir oturduğum yerden kalkar kendimden uzaklaşmaya çalışırım bu nasıl bi ruh hali lan. Olm camide 8 saf arkada telefon çalsa aha benim abdes gitti namaz gitti geliyo bana. Kendimi nokianın tuştakımı gibi hissediyorum sıkıyorum kendimi ki o zil sesi sussun diye. Özgüvensizlik desen değil, özgüven desen değil. Fırsat buldukça kendi kendime bol bol rezil oluyorum.

2 Mayıs 2014

Yaptığımız çalışmaların izlenme oranları ...

Yaptığımız çalışmaların izlenme oranları, sayfadaki orantısız artışlar ve de sokaktaki insanların tanıyıp fotoğraf çektirmek istemeleri akabinde, kendimi iyice ünlü hissedip artist havasına girmem için son bir hamle daha kaldı. Hayır Beyaz şova çıkmak veya magazin haberlerinde mankenle yakalanmak ya da efenime söyliim Esra Ceyhan’ın programında uçmak değil, daha mühim bi konu var. Tüm bu olumlu gelişmelere paralel olarak gayrı yasal birtakım argümanlara ihtiyacımız olduğu konusunda siz temin ederim. Mesela kaçtır bakıyorum bir Allah kulu adıma fake profil, efendim bi sayfa bişe açmamış, yazılarımı paylaşan herkes büyük harfle ismimi yazmış. İllegal mp3 sitelerinde bi şarkımız dahi yok. Şu artistik pozlarımı kimse kullanıp genç kızlara kur yapmamış. En çok kanıma dokunan şey ise mahallemizin fotoğrafçısı sentez fotoğrafçılık, ayrı ayrı 4 adet vesikalığımı elinde bulundurduğu halde hala camekânda o balık etli kızın fotoğrafını sergiliyo. Yok arkadaş!! Fotosentez Mustafa, o fotoğrafı indirip benim fotoğrafımı koymadıkça kendime artist demem ben. (Yalnız Mustafacım vize için çektirdiğim saçlarımın kulak arkasında olduğu o biometrik fotoğrafı yok edelim lütfen) Yani ne yapayım Mustafacım sünnetliklerle mi çekileyim, herhangi bi gelinle poz mu veriim. Ulan Güngören belediye başkanından çok takipçim var ille de erovizyona mı katılayım. Zaten mahalle berberinin camekanında fotoğrafımın olması için 2 oscarlı holivıd filmi şart koşuluyo. En son çare bi çay reklamında oynıımda camii kıraathanesinde assınlar. Ahh ah zamanında ünlü olaydık şimdi dolmuşların arkasında afişlerimiz vardı ey gidi . Son bi hamle dedik ama baya bişey lazımmış

30 Nisan 2014

Muhtelif toplu taşıma araçlarında ...

Muhtelif toplu taşıma araçlarında bilumum ihtiyaç sahiplerine yer verme hususunda gerçekten çok hassas davranmalıyız. Sadece oturma ihtiyacı duyan kişilere yer vererek değil, bazen de yer vermeyerek vatandaşlık görevimizi yerine getirmeliyiz. Bak geçen Cevizlibağ istasyonundan Söğütlüleşme’ye seyahat etmek üzere kalabalığın arasından hunharca sıyrılıp 3. kapının arkasındaki cam kenarında oturmaya hak kazandım. Böylelikle metrobüsün en güzide bölümlerinden biri, ileriki istasyonların birinde ilk ihtiyaç sahibine terk edilmek üzere tarafımdan ısıtılıyordu. Nihayet 70 yaşlarında nur yüzlü bir nine bastonunun da yardımıyla 2. kapıdan metrobüse binmiş ve dikkatimi anında cezp etmişti. Şefkatli, tok ve gür sesimle öne doğru “ula teyzeyi eletun bu tarafa” diye seslendim… Aman Allah’ım o da ne !!! İkinci kapının arkasındaki cam kenarında oturan zat, birden ayaklanıp teyzeyi kendi koltuğuna oturtup ve sevap hanesine henüz kestiremediğim kadar hayır yazdırtıp, ince bıyıkları, orta boyu ve muavin saçlarıyla orta körüğe doğru cennet müjdelenmişçesine tebessüm ederek gerek teyzenin gerekse metrobüs ahalisinin hayır dualarını alıp, sanki bana nispet yaparcasına mutluluk pozları veriyordu… Oysa benim teyzeye seslenişimin akabinde “hayır teyze arkadaki koltuğa gitmelisin zira o bugun kimseye yer vermedi” demeliydi. Varmı delikanlılığın kitabında tüm tasoları almak, efendime söyliim tüm bonusları toplamak ve dolapta kalan kolaların dibini tek başına içmek. Ama bilmedikleri kadar zekiydim. Birazdan yapacağım hamleyle bu bencilliğinin bedelini, bu genç kardeşimize sağ tarafımdaki meleğe fazla mesai yaptırarark ağır şekilde ödetecektim… Ve o hamle. Yaşlı teyzemize yer veren gence seslenerek: “ sen de benim yerime otur madem hak ettin” dedim. Amacım teyzeden kalan sevapları ve o sevaba nail olan genci ödüllendirme sevabını haneme yazdırmak idi. Ama olmadı. “Sen de ihtiyacı olan birine verirsin yerini” dedi. Yıkılmıştım “oğul oğul” dedim, “bi gün sen de yer vermek istersin de oturanın olmaz” dedim. O gün metrobüse bir tane bi yaşlı, bi hamile binmedi yeminle. O uşakta Söğütlüleşme’ye kadar metrobüste hilafetini ilan etti. Tutacaklara asılırken bi poz kesmeler, teyzeyi ben kurtardım havaları falan… Başka zaman elimde yük olsa, ayağım falan ağırsa, durakta kız bekleyen kapıdan hamile olarak giriyo böyle de bi şans. Neyse yaşlılara ve ihtiyaç sahiplerine yer verirken sizden daha çok yer vermesi gereken bu günahkâr kardeşlerinizi de düşünün…

16 Nisan 2014

Hiç kimsenin sigara kullanmadığı bi eve ...

Hiç kimsenin sigara kullanmadığı bi eve ziyarete giden sigara tiryakisinin dramı diye bişey var. Tam çay muhabbetinin ortasında bardağının altını tabağından sıyırıp balkona çıkmak zorunda kalman şöyle dursun, sana bu lezzetsiz seyahatinde o evdeki ergen delikanlının eşlik etmesi de ne can alıcıdır. Balkon kapısının iki pervazında çarmıha gerilmiş, bi ayağı alt pervazda bi ayağı iç paspasın üzerinde senin dumanlarını sayar, ağzını izler, ne yaptığına anlam vermeye çalışır. Hele mevsim kışsa sigarayı titreye titreye anca yarısına kadar içip atarsın. Bide içeri dönersin tekrar, anlamsız bakışlarla karşılarlar seni. Sosyal güvencesi olmayan damat adayı gibi utana sıkıla oturursun bi köşeye. Ama daha kötüsü, içerde kalıp 20 kişinin içerisinde tek başına sigara içip, diğerlerinin sana nasıl ibretle baktığını izlemektir. O maruz kaldığın ikinci sınıf insan muamelesinden malbora da içsen kurtulamıyosun.

Hani şu sabahın 6 sında onar dakika ...

Hani şu sabahın 6 sında onar dakika arayla 5 kez ertelenmiş alarmın geç kalma sınırında uyanırsın da, yatağın bi kenarına oturursun duvağı açılmamış gelin gibi. Kararsızsın ama bi yerden başlamaya karar verirsin her gün. İlk çorapları alırsın yerden. Parmak uçlarını koklarsın ölmek istercesine. Yumruğunu bile sıkamayacak kadar uyuşmuşken ve onları lastiklerinden iki yana ayırıp giymeye çalışırken hala oturuyor olmana sevinirsin. Belki tişörtü de oturarak, ama ya pantolon? İşte şimdi sıçtın hacim . Gönyede duramazken sağ ayağını pantolonunun sağından saldığında dizliğe kadar inmişken aman tanrım oda ne ??? Sol ayağının topuğuyla pantolonunun sağ paçasına basmışsın.... Bence vur kendini bitsin bu iş. Bir hışımla ayağa kalkar saate bakarsın ki 2 parça kıyafeti giymek 20 dakika sürmüş. Alel acele sofraya oturur yarı aç yarı tok kalkar yol alırsın güneş doğmadan. Bak buraya kadar normal gibi. Ben daha güzelini anlatayım. Mesela sabah sabah bir tramvay durağında bekleyen insanların anlamsız bakışları. Olm çok acaip lan ifade yok resmen. Geçen göz güzelliğinde anlama dikkat çekmiştim. Ha işte bu durum o konunun menbaı. Kimsenin kaşına gözüne vurulmazsın, keza kaşın gözün ne işe yaradığını idrak etmen zaman alıyo. İnsan bi sersem oluyo yemin ederim. Sırf o durumu yaşamamak için erken kalkacağım zaman hiç yatmam çoğu kez. 50 küsür kişi çevrene acaip acaip bakışlarla anlam vermeye çalışıyorsun. Karşıdaki dükkan açılıyo o sıra, tramvay bekleyen herkes oraya yönelip kendince fikir geliştiriyo. Kepenkler açıldığında ise, bu adamın sıradan bir dayı ve bu açılışın rutin bi uygulama olduğunu idrak ettikten sonra sıra geliyo bilboardları falan okumaya. Sen bilboarddaki reklamı ve o afişi tasarlayan firmanın sağ alttaki web adresini okurken nihayet beklenen tramvay ray sesleri eşliğinde yaklaşıyo. Bak yemin ediyorum aynı sesi teypten ver, o durağa airbus A380 marka uçak yanaşsın biri de demez ki aga bu nedir. Yalnız bi çoğunuz bunu okurken bu hallerden birinde olacak muhtemelen. Ayda bir iki bende sizi anlıyorum zor bi durum tabi.

14 Nisan 2014

Bi gün bi Kıraathane de bi dayak yicem ama ...

Bi gün bi Kıraathane de bi dayak yicem ama bakalım ne zaman. Müşterilerin arasına karışmış çaycıyı bulana kadar canı çıkıyo insanın. Kahveye girip te "kim buranın çaycısı" diye bağıramıyorsun da , zira bunu yapmak için, kömür sobasına atılmak üzere pimi çekilmemiş el bombasını da cebinde taşıycan . Hayır kibar bi şekilde çay istiycem parasıyla. Neredesin çay ocakçısı!!! Bütün dayılara sordum, bitanesine tam sormaya yaklaşırken "yeenim iki süzekli çay, ismail abine yaz " dedi. Artık kendime bir çay söylemekten daha kutsal bi görevim vardı. O masaya iki çay daha eklemek ve hesabı ismail abime yazdırmak için adeta and içmiştim. O esnada köşede 51 kağıtlarını jokerini çıkararak karmaya çalışan biri gözüme çarptı . İşte bu o veya o bu dedim. Selam verdim senmisin dedim ... Başını öne eğdi tekrar kaldırdı, gözümün içine baktı baktı baktı. Ve ağzından şu okkalı sözleri döktü: bul karayı al parayı... Yıkılmıştım tek çarem kalmıştı evet.. Ocağa yöneldim önce ismail abinin adisyonuna bi çarpı atıp demliğe uzanmıştım ki, kapıdan ağzında küllenmiş bi sigara, iki elinde 6 boş bardakla içeri süzülen kadife yelekli çayocakçı amcanın sesiyle irkildim. Bana Sigarasının izmaritini dudağının en sağına alarak şu okkalı cümlelerle seslendi : "torunum en sağdaki demlukten al. " Gözyaşları arasında hubuşlu çayımı doldurup onu da ismail abiye yazdım. İsmail abi ise 2. Okeyi açmanın mutluluğuyla bilmediği şarkıları mırıldanıyordu...

9 Nisan 2014

Sabahın 7 sinde Topkapı minibüsüne ...

Sabahın 7 sinde Topkapı minibüsüne şurdan bi metrobüs uzatırken şunu farkettim ki, güzel kızların hepsi sabahın köründe iş için Güngören'den göçüyomuş. Alçak kapitalizm... Bende diyorum ulan bu mahallede sadece pijamasının diz altına çamaşır suyu dökülmüş bim dulları mı var. Gerçi ev hanımı ablaları da unutmamak lazım ki unutturmuyolar, kocayı kızı gönderen abulalarımız camdan cama önceki günü değerlendirirken onları saygıyla anıyorum. Hep demişimdir Güngören bir avrupa şehri, genç nüfus yok teyzeler sokağa paralel uzanıyo. Ulan yine oturduk metrobüsün güneş gören tarafına. Güneş te öyle pis vuruyo ki arkadaş, ultraviyole ışınları cam gibi geçiyo vücudumun sarp kayalıklarına. Hayır taciz edici de bi güç, öyle florasan ışığı gibi değil, canını acıtıyo insanın. Naapıım çiçek mi açıım meyve mi veriim ne yakıyon hassas cildimi acaba? Derimin altına işledi resmen az daha yaksa, camdan yansıyan iettnin logosu çıkacak dövme niyetine. Ulan acaba şu genç kıza yer verip ayakta mı gitsem. Az da o yansa. Genç kıza yer verince sevap kabilinden sayılıyo mu hacılar . Hem niyet kötü hem kız genç, günaha girmeyelim şimdi. Yok daha dayanamıyorum bi su verin la fotosentez yabcam.

6 Nisan 2014

Bence bu uçaktaki ikramların içine ...

Bence bu uçaktaki ikramların içine ölüm korkusuna karşı çokta tınıcı koyuyolar. Kalkışta 1000 metrede yediğin korkuyu, yemek servisinde düz uçuş 36 bin feet (yaklaşık 11000m) yükseklikte hatırlamıyosun bile. Zira Hükümet Hava Yolları'nın leziz ikramlarını çılgınca sömürürken yaşanabilecek olası türbülanslarda beni rahatsız edebilecek yegane şey, şu çayın bacağıma dökülme ihtimali. Ama herşeyi göze alarak aazına kadar doldurturum affetmem. İnsanın yükseklik korkusu olmasın alçaklık korkusu olsun. (Sosyal mesaj) .... Ulan bi gün uluslararası tütün festivali olsun da şu manzarada yemeen üstüne çayla bi cigara patlatıım. Gerçi öyle bi gün olsa uçuşum olmaz, olsa da özmegafly turla olur, o da adama su dahi vermez. Bak geçenlerde, adama bi paykek bile vermeyen bi uçuş firmasıyla yaptığım bir uçuşta, en ufak bi titremede adeta dizlerim kesildiydi. Kan şekeri düşünce adamın aklına bin türlü şey geliyo. Ayıp lan öztetik tur bile İstanbul İzmit arası marşmelov kaplı fındık kremalı dankekle 0,5 lt hamidiye su veriyo. Gerçi şimdi 3. çayım bitti ve yine bi gerildim. Şuanda Viyana'da lokal saat 16:44 ama ben İstanbul'dayım hava açık 16'. Firmam, ekibim ve şahsım adına hepinize teşekkür eder, başka bir yolcukta karşılaşmayı dilerim. Velis en centılmen velkam'dı tû tû iz redi for impolation landing flight of station... Neysa habu çep telefonini kabadaym da raat insun uşak, ayiptu.

3 Nisan 2014

Göz renkleri mavi, yeşil, elâ ...

Göz renkleri mavi, yeşil, elâ vs. olan kadınların, ısrarla ve gururla gözlerini gözümüzün içine sokup teveccüh ve iltifat beklemeleri, vede bize adeta sıradan gözlü mahlukat muamelesi yapmaları gerçekten ibret verici bi hastalık. Bu kadınların gerçek yaşamda olsun sanal profillerde olsun göz kapaklarını sonuna değin açıp, "ben gözel garıyım" demeye getirmeleri beni hep güldürmüştür. Bi kere göz güzelliği renginden değildir olm duygusal mesajlar verdirmeyin la bana. Bi de "renkli göz" diyolar ya, yemin ederim üzülüyorum lan. Siyah beyaz tv'lerden sonra diğer renkleri de barındıran tvl'er için kullanılan "renkli" ifadesinin yansıması bunlar hep. Sanki bizimkiler şeffaf . Yazık kıyamam bazı erkekler de çok altta kalmamak için " benimkiler kahverengi ama güneşte 'ekşi erik çekirdeği yeşili' oluyorlar" falan diyo ya o bayaa komik bence. Tabi bu tarz özgüvensiz erkekler, mavi gözlü insanların dünyayı mavimsi gördüğüne inanabilecek arkadaşlar. Gerçi renkli diye tabir edilen gözlerin pigment eksikliğinden falan kaynaklandığı söyleniyo. Buna göre o gurur duyulan renk, gözdeki bi eksiklik gibi yani, ama bunun hakkında pek bi bilgim yok ve bunun üzerinden hükümete yüklenip pensilvanlaya göndermelerde bulunmıycam. Diyeceğim o ki az olan güzeldir diye bişey yok, çok çoğu farklıdır. İlle de az olan güzelse, bu hesaba göre varsa kapkara gözlerin konuş hacı abla seni dinliyoruz...

2 Nisan 2014

Çok rica ediyorum lütfen konserlerde ...

Çok rica ediyorum lütfen konserlerde cep telefonu veya fotoğraf makinesiyle çekim yaparken, eğer bu kayıtları internette paylaşacaksan şarkıya düet yapma. Hayır çoğu zaman başka kayıtta olmayabiliyo mecbur senin tape'ni dinlemek zorunda kalıyoruz. Yani önündeki amcanın kafasını izlemek zorunda kalmamız şöyle dursun, senin o şarkıya girip sözlerin de yarısını kafadan atıp ( ben seni sevduğuuumi yaylalaraaa endurdummm) bir de üzerine aranağmedeki kemençeye bile ray ray ray ray oy oy oy oy diye eşlik etmen, videoyu izleyenler tarafından gerçekten senin hakkında kötü konuşturabiliyo.. Bu kayıtlar sende kalsın abla veya şarkıyı kaydederken 5 dk sabret ömür boyu düet yap. Yav insan konsere gidip kendi sesini kaydedip geri döner mi? Bu kaydı yapmandaki amacı anlamadığım gibi, daha fazla anlamadığım şey bunu bizimle paylaşman. Bak yıllardır erkekleri bi çok yere damsız almadılar ama bu bahsettiğim tape skandalları max 4 kişi kız kıza konsere giden ablalardan çıkıyo. Açıkhava ve kültür merkezlerinde sıklıkla rastladığımız bu 4'lü paralel medya grubunun tartışmasız en keyif aldığı şey, Çayeli'nden öteye çalınırken serçe parmaklarını birbirlerine tutuşturup ritmik bir şekilde omuz sallamak suretiyle oturdukları yerden bir öne bir arkaya salınmaları ve de çok ilginçtir asla kayıt almayıp eşlik etmemeleridir.

20 Mart 2014

Burdan erkek çorap üreticilerine sesleniyorum ...

Burdan erkek çorap üreticilerine sesleniyorum. Eeeeeey çorap lobisi!!! Lanet olsun, bir çift çorabı birbirine tutturan o beyaz ip bu kadar sağlam olmak zorunda mı? Daha yeni aldığım 5 çift çorabı ikiye ayrırıken, 10 tek çorabın(5+5=10) lastikli kısmı sigara söndürülmüş gibi oldu . Alım gücü arttı ama bürokrasi seni kapitalizme mecbur kılıyo. Çorap teline falçata, sodaya açacak, tuza tuzluk vs vs. Hayır bu kadar emeğin karşılığı da bi sürprize çıkmıyo. Toplu konut temel atma töreninde en ortada ilk kurdelayı keser gibi veya bi hediye paketini açar gibi aynı zahmeti çekiyosun ama bi sürprizi yok. Altı üstü kokuşmaya aç bi çift çorap... Suya yatırsan 10 gr. etmeyen iki objeyi sabitlemek için kullanılan ip, mağazadan aldığım gömlek düğmelerinin iliklerinden neden daha sağlam? Yani sebebi neydi ki? İki çorabı ayırmak için 100 tl ye 5 kavanoz balderesi karakovan balına ihtiyaç duyuyor olmam şöyle dursun, ulan tutturan şey tutturduğu şeyden nasıl daha sağlam olabilir ki. Çekici ile kazalı aracın arasında şaseden daha sağlam halat gibi bişey. Hayır 1 ay giysen topuk ve parmak ucundan aşınan çoraba teknoloji hala çare bulamazken, lider çorap üreticileri, iki çorap arasına ayakkabı bağcığından daha sağlam polyester iplik koymakta halen ısrar ediyor. Teknoloji geliştikçe erkek çorabı daha iyi tutturulup baldırdan yukarısı iyice yatak odası halısına benzetilmeye çalışıyor. Tamam zamanında uçaklar karakutudan yapılsın demişliğim olabilir hatta taksiye hızlı git az yakar (tl/sn) dediğim de oldu çocukluğumda . Ama burda sana misinadan efendime söyleyeyim çuval ipinden çorap yap demiyoruz ki. Markayı ataçla tuttur hem sonra işimize yarar, topuklara da eskisi gibi bi kanca at, biriktirip biriktirip kulağı deliksiz kızlara hediye edelim...

5 Mart 2014

Her seçim arefesinde ...

Her seçim arefesinde şunu gönülden tasdikliyor ve de inan ediyorum ki, müzik çok ta iyi bişey değil hatta seçim arabaları mahalleye yaklaştıkça mekruh, kapının önünden geçerken kebair haram olduğuna kanaat getiriyorum . Biz de zamanında böyle rahatsızlık verdiysek gerçekten özür dilerim. İyi hatırlıyorum memleketimin festivalinde sahne yapılmasın müzik olmasın diye muhafazakar kardeşlerimin " yaşlılar , hastalar, ibadet edenler ve de uyuyan çocuklara rahatsızlık veriyorsunuz bu memlekette bunu istemiyoruz" tepkisini haklı olarak karşılamama rağmen, bu gün aynı kafaların siyasi parti araçları içinde, tuningli doğan slx erkeği gibi mahallelerde müzik denen o iğrenç şeyi, haftalar boyunca kulaklarımıza taciz ederek zorla dinlettirmesi bana bi an şunu düşündürdü. Yumurtaların üzerindeki TR ile başlayan rakamlar, içindeki civcivin kimlik numarası olabilir mi?

4 Mart 2014

Az önce Güngören'in sayılı yeşil alanlarından birinde ...

Az önce Güngören'in sayılı yeşil alanlarından birinde, hükümetin spor yapmaya teşvik etmek için koyduğu spor aletleri üzerinde, bir grup kimliği belirsiz yaşlı teyzenin hunharca kas yapmaya çalıştığını tespit etmiş bulunmaktayım. Hele bacak esnetme ve geliştirme aletinde ayakları boyunca belini bir sağa sola sallayan teyzem, az bel ağrısı çekeydin de bunu yapmayaydın. Yemin ediyorum bütün afiyetim kaçtı. Yatmadan önce şınav da çeker bu eıııyyyy.. Vücut geliştirme vaadiyle kandırılmış teyzelerimizin kısıra, beş çayına ve de Seda Sayan'a tercih ettikleri bu kumpasa derhal müdahale edilmelidir. Parkın kenarından geçen halkın akıl sağlığı, birkaç çapulcu teyzenin sıhhatinden mühim olduğu aşikardır. Bu bağlamda hükümetimizi göreve davet ediyor, yeşil alanlarımızın tümünde alışveriş merkezleri veya rezidans hiç olmazsa elektrik trafosu inşa etmelerini temenni ediyor, polisimizi destan yazmak üzre toma ve biber gazlarıyla Güngören'e bekliyoruz...

Kahvaltı aç karnına yapılacak bişey değil ...

Kahvaltı aç karnına yapılacak bişey değil... Bu saatlerde zeytin ekmek çay soundunu bilenler bilir tarifsizdir. Çünkü bu benim hayat düzenindeki istikrarım. Sisteme boyun eğmeyen özel dokusu ile öne çıkan sevgili karın boşluğum, oldu olası, çorbayı yemekten sonra içme konusunda gerçekten ısrarcı bi yapıya sahip. Çünkü ben çorbayı ekmeksiz yiyemem biliyomusun. Sonra hemen doyuyorum yemek zayi oluyo. Zira yemek yaparken çay demlediğim ve yemek hazırlanana kadar 4-5 bardak içtiğim, kliminal çalışmalarla kanıtlanmıştır. Yani sistem şu hacı . Önce çay vasıtasıyla boğazı bi yumuşatıyoruz yoksa ekmeğin ilk diliminde ağzım yara oluyo . Akabinde yemek ve eğer doymadıysam çorba ile cila .. Öğünler için ise sabah normal yemek öğle yine yemek yatarken de kahvaltı. Sigaranın yeri değişmiyo her yemekten en az yarım saat sonra.

Saygı duruşu - istiklal marşı - kapanış...

3 Mart 2014

Turistlerin tramvay ve metro hatlarındaki ...

Turistlerin tramvay ve metro hatlarındaki şu kahredici rahatlıkları, yüksek sesle konuşmaları ve de tıka basa dolu vagonlarda birbirleriyle şakalaşmaları yemin ederim beni benden alıyor. Olum az medeniyet öğrenin lan. Sorsan, biz 3. dünya ülkesiyiz . Ama kabahat bizde memleketimize gümrükten o kadar kolay geçiyolar öyle ağırlanıyolar ki , kendi memleketinde asgari ücretle çalışan burda kendini kıral liyır gibi hissediyo ve de biz herhangi bi Avrupa ülkesine o kadar zor giriyoruz ki daha kapıda eziyolar adamı. İster istemez mülteci gibi hissediyosun kendini "aman bi pislik çıkmasın" diye imtina ediyosun bi yere girip çıkarken. Tabi bu bizim efendilik ve ağırbaşlılığımızdan kaynaklanıyo. Gerçekten bu değerler açısından örnek ülke konumundayız. Batının ve gelişmiş doğu coğrafyasının bir sürü aktörü var. süper kahramanları, efendime söyliim mafyaları, dövüşçüleri işte ninjaları ajanları federalleri sosyeteleri vs. vs. ama var mı içlerinde bi delikanlı figürü ? Yok ! Adam gibi adam dediğin bi savaşçı varmı dostlar kıraathanesinden başka yerde çay içmeyen eli tespihli bi kabadayı? Ne gezer! Gelelim hanımlara... Allah aşkına sen bana oturmasını kalkmasını bilen bi hollywood aktristi göstersene . Kimde var bu kavramlar ehey gidi nası gururlandım ecdadımlan ya .

6 Şubat 2014

Yıl olmuş 2014, biz beyaz atletten ...

Yıl olmuş 2014, biz beyaz atletten geçemedik, beyaz atlet firmaları da sırtımızı dağlayan dev marka küpüründen geçemedi. Olum o nedir la sırtımda öküz aynası kadar. Ben her yeni fanila vb. çamaşırda sırtımda tabela taşımak zorundamıyım arkadaş. Hayır reklamın kime , kim bakcak sırtıma da "haa biz de bu markadan alalım" diycek. Bak neye dikkat ettim; bi kaç yıkamada beyaz fanila oluyo sana gri, marka küpürü ilk günkü gibi kalıyo öyle bi kaliteli, sanki ona ayri oksi ekşın sürıyrım. Bi de bir sağlam, falçatayla alıyosun dikişleri tek tek kesip. Asılsan atlet komple yırtılır da gelmez o fuşkiçığniyan. Gece yarısı diş ağrısı gibi adamı uykudan kaldırır yemin ederim

5 Şubat 2014

Bak geçen gün Sarıyer Börekçisi ...

Bak geçen gün Sarıyer Börekçisi'nden sabah saatlerinde oluşturduğum "bayat çay" konulu durum iletisi, çaysever dostlarımın ve durum iletilerimle alakadar olan zatı hatun ve de zatı muhteremlerin malumudur. Sabah kafasıyla üşenip iki kelime yazdıydım. Az önce de ocakbaşında içtiğim pişmiş çaydan sonra artık dedim ki "hacı abi bu konuya bi değin"... Olum bize niye eski çay veriyonuz lan? Biz size Abdülhamit sikkesi mi veriyoruz? Her sabah taze börek çıkartıcam diye 3'te dükkan açıyosun da o çayı neden akşamdan demliyosun. Veya sen söyle dürümcü dayı! Eti erzincan yaylasından getirtiyon da çayı neden Sri Lanka Demokratik Sosyalist Cumhuriyeti'nden tedarik ediyon ??. Lan bi kere de şu yatağa mutlu giriim olum.. niye benim için özel olan şeyler bu memlekette önemsenmiyor ? Kahvaltıyı çaysız kuru kuru börekçi de yap, ordan geç kardeşler kıraathanesine ki taze çay iç, ah aklına bi de sigara vurur çayı bırak dışarı çık don soğuktan bide. Sonra diyolar bana ki "boş zamanlarında niye evden çıkmıyosunda bilmem ne. Olum hem taze böreğimi yiyebileceğim, hem taze çay içebileceğim başka dumanlı hava sahası mı var ?

26 Ocak 2014

Ulan gün boyu ...

Ulan gün boyu deli gibi yorulursun, akşam da yatağına giresin ki dinlenesin. Yorgun argın giriyorum yatağa uyumaya korkuyorum . La zaten yorgunum gün boyu çalışmışım konserdi provaydı, gece 3-5 matinesine bi rüya senaryosu kiltliyolar bana, bitap düşüyorum yeminle. Birinci seans bitiyo bi su içiyom bi nefes alıyom açılmaya çalışıyom, yoksa aynı yerden devam ediyo film. 6 gibi tekrar yatıyorum 2. Seansa romantik bişeyler koyuyolar da insan bi rahatlıyo. Tabi 2. Seansın final bölümüne yakın nedense uyanıyorum. Zaten çoğu zaman 6-12 matinesindeki romantik filmlere değil başrol, yardımcı oyunculuk bile vermiyolar, bi de kırk kere bölünüyo telefondu, komşuydu falan. Ama gel gelelim benim aksiyon ve gerilim rüyalarına, teliflerini alsam gerçekten ihya olurdum. Polat alemdar haftada bi bölümden 75 bin alıyo diyolaa, ben haftada 7 bölüm çekiyorum ve de bizim hem bedensel hem de psikolojik şartlarımız daha ağır bi kere. Oyunculuktaki teknik tabirini bilmiyorum ama, mesela bi çekimde bi hata falan oluyo, en korkunç senaryoda bile anında herkes bi kahkaha atıyo hani "aslında bu bi hayal ürünü" diye düşünüp gülüyo oyuncu. Ha işte bizim sette o da yok. Baştan sona tek perde, başrolde hep ben, dayağı yiyen ben, cenazeyi bekleyen ben, canavarla boğuşan ben. bi Allah kulu da tişikkürler sıpırmın demiyor arkadaş

25 Ocak 2014

Benim uyku problemim ...

Benim uyku problemim yok, kesinlikle yok. Şu saatte uyuyor olamamamın tek sebebi, gün gün değişkenlik gösteren ve tamamen psikolojimi hedef alan çevresel ve içsel hadiseler diyebiliriz. Burdan İsviçreli uzmanlara sesleniyorum: bir yorgan iki tarafa da düşebileceği halde, neden duvarla yatağın arasındaki daracık boşluktan düşer? Ve çekmeyle gelmeyen yorgan, nasıl olurda kendi başına oradan aşağı süzülebilir? Hepi Topu 5 kilo etmeyen yorgan o araya düşende nasıl olur da bu kadar ağırlaşır? Ulan nivton yerçekimini bulmasa ben bu gün mucittim. Yatağın sağ tarafında ciddi bir çekim kuvveti sözkonusu. O yorgan düşmüyo hacı, onu çekiyolar. Bermuda şeytan üçgeni gibi bi kuvvet var ve her gece o girdap mutlaka yorganı çekip beni uyandırıyo. Zaten temizlik yaparken de bakıyorum, her taraf tertemiz bi o arada saç,kıl, tüy, toz ve pislik var. 27 yaşında bi adamın yatak odası hatıraları böyle olmamalıydı. Yok kabustu, yok soğuktu, yok yorgandı çok mahreme girdik lan. Yüzyüze gelince diyip te utandırmayın beni .

10 Ocak 2014

Güzel kızların, iyi adamlara ...

Güzel kızların, iyi adamlara “o insan” lakabıyla anlattığı kötü erkeklerden olamadığım için gerçekten üzgünüm. Ben yeterince kötü olsam da, güzel kızlar tarafından yeterince sevilip anlatılmaya layık bulunmadığım kanaatindeyim. Bu bağlamda güzel kadınlara kırgınım tabi. Bütün buluğ çağım bunların zırlamalarıyla helak oldu. E bende, göz koyduğum kadınların hikayelerini dinledim haliyle. Çoğu zaman teselli ettim, hayırlar temenni ettim ama aslında s.ktiret pezevengi huzur bende demeye getirdim. Bu sayede çok adam tanıdım. Meğer erkekler ne kalpsizmiş. Sen kızı çay bahçesinde bırak, halı sahaya top oynamaya git. Gerçekten Muhittin tam bi öküzdü. Zaten kantinde Zehra’nın formasına asılınca ben de 2. sarı kartı göstermiştim… Leylalar söylemişti de inanmamıştım. Çünkü Leylalar 4 Leyla’dan oluşan bi grup ayyaş pisliğin teki hepsi. Iyy iğreniyorum onlardan. O insan bide bana geldi dedi ki, “sana bizim Süleyman’ı ayarlım” Aklı sıra sıra arkadaşını bana kasacaktı. Ben bu kadar sıradanmıyım inanabiliyomusun İrfan. Belli ki Çiğdem’i seviyordu umarsızca, bense ona güvenmiştim İrfan anlıyomusun.

- İrfan anlıyo da sen malmısın?

9 Ocak 2014

Benim yakın camiadan ...

Benim yakın camiadan sevmediğim bi adam var, yane bi insan en fazla bu kada sevilmez . Oyle bi zıt varum oni ki, geluy baa yekûn benum rızkumi yiy. Kurban olduğum da ara ara rüyalaruma göturuy oni, ha bole bi uyanuyrum diyrum ki "la git boşat oğa yedi ağaz mermi" . Yaratuk idi cenaze idi tamam da boyle kabus olurmi yav. Uykum var haram olsun zorlayrım kendumi nedu ki gözlerum almasun. Koduumun zupzupi yine gircek ruyama da esse çıkcaum dinden imandan. Dikti beni ayağa soğdurdi kendini soğdurdi, ancaka raat etti fuşki çığniyan. Yeba haburiya ya. Altiyi on geçiyy on. Saa geçsun o on, yirmi geçsun saa . Neysa yadayim da beki abulasinlan golur da az saaginleşurum .

2 Ocak 2014

Mentollü şampuan gerçekten ....

Mentollü şampuan gerçekten son dönemlerin en güzel buluşlarından biri tartışmasız. Duş sonrası muhteşem bi ferahlığı var. Sanki iki tablet ernet kapsül yutmuş gibi rüzgarlanıyorsun durduğun yerde. Ama hala şu bebek şampuanlarındaki göz yakmayan teknolojiyi yakalayamamak, bu buluşlarla tehlikeyi büyük boyutlara taşıyabiliyo. Burdan kırk defadır kimya ve kozmetik sektörüne sesleniyorum, şampuan kaynaklı göz yanması bir bebek hastalığı değildir. Kısa zaman önce Dalin kozmetik gıda ltd. tic. inş. koll. a.ş yönetim kurulu başkanı beyefendiyle de konuştum bu konuyu. Ya dedim büyüklere de bi şampuan yapın ya da dalindeki civciv figürünü kaldırın.... Büyüdük diye yani nedir bu ilgisizlik, nedir bu 'ne haliniz varsa görün'cülük.... Mesela az önce duşta gözüme yarım damla mentollü heden şoldırs kaçtı ve yaklaşık 10 dk. sadece gözüme su tuttum . Allah insanın gözüne esenlik vermesin a dostlar, ferahlamak her uzuvda sevilmiyor. gözüme gözüme alize rüzgarları esti yarım saat göZümden nefes aldım. ışıklarda kağıt mendil satan çocuk sanki parmağıyla gözümü oydu öyle bi mentol. Şimdi gözüm biraz selpaklı görüyo ama iyiyim az yanıyo o kadar ...