9 Kasım 2016

Hiç bi suçum günahım yok ...

Hiç bi suçum günahım yok, tamamen A noktasından B noktasına gitmek amacıyla Şirinevler kırsalında gözüme kasap vitrininden hallice bi metrobüs kestirip orta kapıdan görücü usulü dalıyorum. Biliyosun metrobüste artık yer var mı diye bakmıyoruz. Ne hızla dalarsam kendime zorla yer açtırabilirim? Zaten bi ayağını attın mı korkma, ver arkanı kapıya... O kapı ki, lego makinesi gibin karın boşluğu dahil tüm boşlukları mevcut hacimle pressleyerek toplumun bir nebze olsun yekvücut olmasına ön ayak olmakla birlikte, bıçaksız organ nakli içün bir merhale, bir mihenk taşı olarak kabul edilebilir. Nefsin ve centilmenliğin sınandığı bu zor zamanlarda, totoyu sağlama alıp arkanı verdiğin köşeyi yaşlılara hastalara ve harp malullerine Allah rızası içün terk ederken hatıraların dört bir yanını bir anda doldurması, toplum içindeki etnik dokuların birbiriyle muazzam uyumunun vücut bulmuş hali olarak nitelendirilebilir. Mesela yanımdaki abinin sırt çantası benim koltuk altıma tam uydu, yıllardır sol yanımdaki boşluk doldu resmen. Yukarıya bi yere rastgele tutunmuşuz sallandıkça boşluklar doluyor kabarcıkların havası yok oluyor. Felaket, bir ani frene bakar. Klipslerin tırnakları çıt diye oturacak da kaynar suyla ayıracaklar milleti... İşte emniyet kemerine en ihtiyaç duyduğumuz an. Toplu taşımanın tavanından yağlı urgan sarkıtacaksın boynumuza halka edicez ilk ani frende otomatik yerden kesicek ve şerefimizle ebediyete intikal... Ağaçlar ayakta ölür anasını satıyım. Tam yeni konjektüre adapte olmuşken nihayet next steyşın. Arkalardan inmeye çalışan bir kaç kişiyle kapıdan binmeye çalışan on onbeş kişi. Yo dostum yo. Bunu anlatamam artık çok özele giriyo bu. Yeni bir akrobatik hal ile büyükbaş gibi asılmış bir sonraki durağa kadar sabitlenmiş gidiyorken bir bu eksikti !!! Kahretsin hapşuruk geliyor. Yarabbi uzmanlar ne diyordu? kendi dirseğinizin içine hapşurun. Nerde ulan benim dirseğim. Kendime en yakın dirsekle aramda iki kişinin kafası var. Hanginize hapşurayım ulan ben. Aha öndeki dayının sırtına hapşurayım. Zaten farketse de dönemez ehehe . Hapşuaaahhh . Oha hiç biri müzik dinlemiyomuş herkes baa bakti. Ne bakaysınız la poklar. Hepınız temiz da ben necis miyim la. Her hapşuran hasta midu. Sizın burnunuza tüy kaçmay mi ? Ha işte benımkine kuş sürüsü giriy, o yüzden kibar bi hapşuruk mümkün değil...

28 Ekim 2016

Fakir şark toplumlarının ...

Fakir şark toplumlarının bilim ve teknoloji alanında geri kalmışlığının en önemli sebebi, tabii ki de fakirlik. Bak şurdan 20-30 km batıda Bahçeşehir'de insanlar domatesin sebze mi yoksa meyve mi olduğu konusu üzerinde tartışıyor, biz Güngören'de hala meyve mi meyva mı ona karar veremedik. Hatta beton Güngören'imin % 90'lık kesimi domatese domatez diyor. Neden?? Çünkü insanlar meyvenin ve sebzenin edebiyatından çok matematiğiyle ilgililer. Sözgelimi düşük bütçeli bir öz Güngören'linin canı ihbin ihbin elma çekerken, eve yarım kilo mandalinayla dönebilir. Çünkü hepsi meyvedir ve ucuz olan alınır. Şimdi böyle bir durumda, domatesin üst kimliğini kim tartışabilir. Ya zaten bize ne meyve midir sebze midir. İstersen hayvan de, yine biz etikete bakıyoruz. Zaten zamanında bunları niye ayırdınız ki? Önce canlıları kendilerinden habersiz ayırıyorsunuz, sonra da bu konuda ihtilafa düşüyor ötekileştiriyorsunuz. Canlıların sınıflandırılması hususundaki cahilliğimizi takdir ettim şuan. Ye geç ya. Ha illede soruyosan bence sebze. Çünkü meyve olsa biz çocukken domates tarlası basardık. Benim de kriterim bu. Gerçi hıyarlık basmışlığımız da var ama olsun insan ara sıra hıyarlık ta yapabilir sonuçta ...

22 Ekim 2016

Bugün size, kemençeci ...

Bugün size, kemençeci sıfatıyla icabet ettiğim 100 küsür düğün merasiminden çarpıcı izlenimlerimi akritaracağım izin verirseniz. En arka masalarda düğün salonlarının müzikal olarak tüm halkımıza hitab etmesi ve ortak kültürlerin yaşatılması hususunda sevinçlerimi belirtirken, repertuar konusunda bir reforma ihtiyacımız olduğunu önemle arz ederim. Yıllardır gittiğim tüm salonlarda artık şarkıların sırasının bile sabitlendiğini söyleyebilirim. Yani yanlış salona gitsen, takı törenine kadar çalan müzikten kimin düğününde olduğunu anlamıyosun bile. Mavi yüzlüğü takarken, anons yapan abiye, geline olan yakınlığını geleneksel terimlerle açıklarken, gelinle göz göze gelip aslında onun halası olmadığını anlayınca film kopuyo tabi. Etrafına daha dikkatli bakınca bu abiyelilerin de sizin abiyeliler olmadığını fark ediyosun. Ve bir alkış kopuyor. Aman tanrım o da ne ?!!!! 4-5 katlı bir yaş pasta halkın yoğun tezahuratıyla damat ve gelinin huzuruna getiriliyor. Biraz sonra sahneye çıkacak sanatçılara bir el çırpmayı çok gören davetliler, yaş pastayı büyük bir alkış tufanıyla karşılıyorlar. Ulan nimet alkışlanır mı? Pasta değil sanki çakıl gazinosunun assolisti içeri giriyo. Hele çiflerin o pastayla yaptıkları teatral mizansen... konu komşu, akraba i taallukatı bir araya toplayıp herkesin gözü önünde yapılacak iş mi bu allasen. Düğün bid'atlarına bi son verelim çok rica ediyorum. Her düğünde mürüvetimi 5 sene öteliyorum. Evet biraz müzik. Yaş pastanın hemen akabinde sahne alan ekseriyetle bayan solistlerimizin, düğünün Karadeniz düğünü olduğunu farkettiklerinde, caney caney caney halayına bağlı olarak gel habele gel habele türküsünü hızlandırmak suretiyle horon ettirme çabaları yine hüsranla sonuçlanırken, kolbastıyla durumu toparlamaya çalışmaları gerçekten takdire şayan bir repertuar yelpazesinin göstergesidir, tebrik ediyorum. Bakın yüzü aşkın düğünden bekar çıkmış bi adam olarak söylüyorum, ben düğünsel ritüeller konusunda isyankar bi yapıya sahibim. Bir taraftan gelini nişanda geleneksel, kınada yöresel ve düğünde evrensel kıyafetlerle adeta prenseslere çevirirken, damadı her merasim içün kostüm partisine yollar gibi geyindiren sisteme nalet okumaktayım. Bak şuraya yazıyorum o saçma sapan parlak damatlığı giymem, boğazıma o tektaş kravatı bağlamam, fiyonk takmam hatta düğünüme kirli sakalım, ceketim ve gömleğimle Mahmut Ahmedinecat gibi katılırım. Düğün dansına karşıyım, ayrıca geline yaş pasta yedirip nimetle fantazi yapmam. Benim için nikah akdinin farzları yeterlidir. Yasal bi engel de yoksa evet diyorum ben.

11 Temmuz 2016

Neden hep korkunçlu ...

Neden hep korkunçlu rüyalarınızı tabir ettiriyorsunuz? Zaten vaziyet belli, gelecek tırt yani ille de birilerinin istiareye yatmasına gerek yok ki. Adamın biri bi kabus görüyo, etrafındakilere anlatıyo herkes bi hafta olağanüstü hal ilan ediyo. O adamın psikolojik durumu ne, gece ne yemiş te yatmış, yorganı mı düşmüş soran yok. Bak her sene uzmanlar uyarıyor; "kar lastiği takmazsan ebeenkini görecen" diyor umursayan yok, adam rüyasında at toynağına yapışmış çilekli sakız jelatini görüyo, sabah aklına ilk lastikler geliyo. Hani o kar lastiği takmayan adam. Kar lastiğinin üzerine kangal tasması gibin zincir takıyo ki, gördüğü rüyadan hasıl olacak kaza bela başka birinden çıksın. Aynı adamın gerçek hayattaki ikaz ve tembihlere karşı aldığı önlemler ise, arabaya maşallah etiketi yapıştırmak ve tabii ki bagaj kapısına büyük puntolarla "Allah Korusun" yazdırmak. Ne hikmetse, nerde eski, kaportası dağılmış, el freni tutmayan bi araba varsa onda maşallah yazıyo. Yani senin fren balataların bitmiş, lastikler kabak olmuş hala benim nazarımdan mı korkuyosun. Korkma bişey olacak olsa rüyası görülürdü çoktan. Biliyosunuz mahallede kehanet rüyası gören belli kişiler vardır. Onların uykusu insanlığı tedirgin eder. Uyanınca ağızlarının içine bakarız. Çünkü genelde rüya sahibine bişey olmaz, hep yakın çevredekiler etkilenir. Yani senin içsel manyaklığının rüya alemindeki içe vurumunun faturasını biz ödemek zorunda mıyız? Ulan bazısınınki de çıkar ha. Hatta bi hacı ablamız vardı ne rüya görse ona dair bişeyler olurdu. Onun sağlığında çok zaiyat verdik. Hatta bi keresinde başıma bi olay geldi, ulan bunu niye haber vermedin diye dalmıştım hacı ablamıza ruhu şad olsun. Bi dönem üzerimizdeki kara bulutların sebebini onun uykusunda aradık. Sanki o fosur fosur uyudukça etrafındaki herkesin suyu ısınıyordu. Zannediyorum aşiretimizin selameti içün Hak Teala, kendisinin gerçeklerine ve rüyalarına bir nihayet verdi. Zat-ı aliyelerinin ebediyete intikalinden sonra baya bi duruldu ortalık. Hayır bişey olacaksa da sürpriz olsun di mi. Sırf onun kehanetleri yüzünden bi süre karşıdan karşıya geçmekte baya bi zorlandım. Bi dönem hiç karşıya geçmedim bu taraftakilerle idare ettim. Her rüyada bi mana her rüyada bi kehanet ulan hiç boş yok mu? Kampanyalı patates cipsi olarak mı yaratıldın yau, çitos paketimisin be mübarek.

7 Temmuz 2016

Sevdiğim kadının bana ...

Sevdiğim kadının bana kardeşçe duygular besliyor olması, beni tüm insanlığın kardeşçe yaşaması temennisinden uzaklaştırıp "yurtta sulh cihanda sulh iyidir ya" seviyesine indirgediğinde, anladım ki işine gelmeyince adama kardeşlik bile koyuyor arkadaş. Bu travmatik ve dramatik senaryo son zamanlarda her ne kadar "sevdiğim kız bana abi deyince" şeklinde arabeskleştirilip kişiler arasında alay konusu yapılsa da, inanın ki bu reddedilmekten çok daha beter boktan bişey. Düşününüz ki sizi reddetmiyor, aksine bağrına basıyor. Yani koynuna alıyor, göğsünde uyutuyor değil. Bağrına basıyor. Hatta bi keresinde sevdiğime benden sormuşlar, "Onu evli çocuklu çok mutlu görmek isterim" demiş. Olm düşünsene mürüvetimi görmek isteyen sevdiğim oldu lan benim. Karı kendini potansiyel görümce olarak görüyo. Ben ona gel çocuklarımın anası ol diyorum, o halası olmak istiyo. Allah'tan kork ne kardeşliğimizi gördün. Ben namahrem olmaya layık değil miyim ulan. Bak üstad Edip Akbayram ne buyuruyor; "Anama ana diyesin, babama baba diyesin" ve özellikle ekliyor "sen bize gelin gelesin"... Yani diyor ki bunu kardeşçe değil nikah akdi altında yapalım diyor. Anama, sütünü emmiş gibi değil, torununa süt vermiş gibi ana de diyor. Bana neden almıyorsunuz bizim neden yok diyor. Ve dünya bir dakikalığına karanlığa gömülüyor. ..

20 Haziran 2016

Yaklaşık 20 yıldır ...

Yaklaşık 20 yıldır dini vecibeler mükellefiyim, 29 Ramazan 56 dini bayram gördüm ve çocukluğumdan bu yana anlam veremediğim tek bid'attır sahura canlı müzikle uyanmak. Ritmal yapının ve metronomun hiçe sayıldığı bu işitsel şölen eşliğinde sahura uyanırken düşünüyorum da, ulan sahur öncesi davul çalınınca kimse garipsemiyor da, iftar sonrası kemençe çalınca niye kıyametler kopuyor? Davulsa asma davulun alâsı bizde. Acaba bizim davulcularımız ritmal yapıyı bozmadıkları ve metronoma bağlı oldukları için mi günah sayılıyo. Şaka maka tebrik etmek lazım . Adam davulu neredeyse dini bir ritüel olarak benimsetmiş. Biri de çıkıp demiyor ki, "bilmem nerenin kralı öldü milli yas var bu akşam da çalmayıver"... Benim ramazan davulcusunun bir kuruşunda gözüm yok, ama bugün müslümanlığımızdan tüm festivallerin süresiz iptal edildiği dini bütün Of'umuzda bir dönem sahura davul zurnayla uyandık. Ve ilginçtir hiçkimse garipsemedi. Ben mezarlıkların yanından arabanın teybini kapatıp geçiyorum, mübarek Ramazan'da şehir mezarlığı davul zurna sesleriyle inliyo .O zaman anlıyoruz ki müzik, rahatsız etmek içün icad edilmiş ve sonradan müzisyenler tarafından belli bi armoni ve düzene tabi tutulup katledilmiş. Bunca gürültünün bu kadar hoş karşılanıp, profesyonel sanatın susturulması başka bir şekilde açıklanamaz. Sözgelimi ben milletin kapısında kemençe çalıp türkü atsam en iyi ihtimal deli derler. Ama davulcu mani okuyunca oluyo sana kültür. Ulan benim enstrumanım kültür değil mi ? Geçen sene mi icat edildi bu . Tamam davulun bir Ramazan ritüeli olarak tayin edildiği dönemdeki elemeleri ceddimiz kaçırmış olabilir. Ama bin senede bir de olsa bi başvuru açmaz mı insan? Yani bu kadar tarihi eser katledilmiş, dil mahvedilmiş, hoşgörü, saygı ve tevazu unutulmuş biri de şu davula bi el atsın yau. Ben bi kardeşin olarak her zaman söylüyorum. Çalgının müziğin yeri sahnedir. Ve dinlemek istemeyen biri için müzik muazzam bir işkencedir...