15 Aralık 2015

Miladi takvimin 2016. sene-i devriyesi ...

Miladi takvimin 2016. sene-i devriyesi münasebetiyle milattan sonra her yıl olduğu gibi bu yeni yıldan da 3 şey beklemekteyim. Üçgen masa takvimi, aynı anda üç ayı gösteren şeritli kardeşler otomotiv takvimi ve diyanetten Uzungöl manzaralı saatli maarif takvimi... Masa takvimini şirketlerdeki arkadaşlardan ve duvar takvimini esnaftan temin ettikten sonra, diyanet takvimi için bi yol camiye uğrayım dedim. Cüz-i bir ücret karşılığında takvimimi almış eve giderken, benim kafam yine saat yönünün tersine çalışmaya başlıyordu. Şimdi hacı abi, diyanetin normalde hicri takvim bastırması gerekmez mi? Müslüman camiinde hristiyan takvimi satıyolar olm. Yalnız hristiyan miladi takvimisi bastırıp içine müslüman ayet hadisi koymak ta sadece bizim gibi necip bir milletin aklına gelebilirdi. Şahsen ben diyanetin yerinde olsam, yine takvimi her yıl hicri takvim olarak bastırır, hicri yılbaşında dağıtırdım. Miladi günleri de genel kültür olsun diye arka yüze, çocuklarınıza isim kısmının altına yazardım. Çünkü diyanetsin sen! Sen sağlam duracaksın ki biz de düzene karşı koyabilelim. Miladi olan takvimi herkes basıyo zaten. Sen hicri bas, varsın satmasın. Hayır sen esnaf odası mısın? Oto galeri misin? Şen gıda mısın? Oy!! Şen gıda dedim de aklıma geldi. Bu ticaret ünvanları konusunu da bi masaya yatırmalıyız arkadaşlar. Adam mahalle bakkalı açacak, dayıyonuz bi sürü kısaltmalı ünvanı, Şen gıda oluyo sana "Şen Gıda İnş. Taah. San. Tic A.Ş"... Bi takvim bastırmış, göya Uzungöl'ün resmi var, ismiyle sloganı odanın her yerinden okunacak boyutta ayarlatmış, bi tek Uzungöl camisinin minarelerinin ucu gözüküyo, renklerinden tanıdım. Sloganı da içime su septi yalnız . "Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır". Demekki, bakkal amca bu yıl da bakkal dükkanı işletmeye devam edecek. Söz verdi ...

1 Aralık 2015

Muhterem çemaat!! Mahlukatın içinde ...

Muhterem çemaat!! Mahlukatın içinde dışında Allah yazılı logo aramaktan lütfen vazgeçin. İyice sıyırdınız arkadaş. Yok domatesi kesmiş te içinde Allah yazıyomuş. Lan olum onu okumayacan la yiyecen. Okuman için gönderilen kitap, yatak odasında çift kırmanın yanında asılıyo. Tamam iyi niyetlisin eyvallah da, acaba gerçekten mucize olan oradaki kargacık burgacık dört harf mi? Bi de Allah'ın sonsuz marifetine bu yazıyı mı isnat ediyosun? O domatesin içini açıp sen de bişeyler yazabilirsin, belki İsviçreli bilim adamları biraz uğraşsa, tohumun genleriyle oynayıp içini açmadan da yazabilir. Ama cansız tohumdan var olan bir nimet var ortada asıl bunu göremiyorsun. Aslında olağanüstü şeyler sürekli tekrarlanınca olağan geliyor insana. Daha mükkemmeliyle hergün karşılaşıp umursamayan insan, çok basit bi vakayla karşılaşınca adeta ürperiyo. Yani o domatesin hiç mi hatrı yok? Asıl mucize, aynı topraktan çıkan rengi, tadı, kokusu ve birsürü farklılığı olan binlerce bitki değil mi? Diyelim ki cenab-ı hak lafzını bir canlıya nakşettirmiş. Senin de bir şekilde görmeni sağlamış. Peki orda Allah ismini görünce neden şaşırdın? Bi müslüman olarak onu ve herşeyi Allah'ın yarattığını bilmiyo musun? Haşa başka bi ihtimal mi var da "domatesi de ben" yarattım demek için senin gibi ulvi bi kuluna ilahi bi mesaj göndersin? Bak koyunun kuzunun üzerindeki şekilleri benzetirsin anlarım da, domatesi ikiye bölünce neden içini okur bi insan? Ee ne oldu o domates şimdi? Başına iş aldın. Yesen bi türlü, saklasan bi kaç güne çürür, atsan atamazsın israf. Demekki bundan sonra ne yapıyoruz? Bitkilerden ve hayvanlardan insan gibi istifade ediyoruz. Okumak isteyene içinde bolca Allah lafzı bulabilecekleri eşsiz bir rehber gönderilmiştir...

15 Eylül 2015

Arkadaşlar kütüğüne kayıtlı olduğum için söylemiyorum ...

Arkadaşlar kütüğüne kayıtlı olduğum için söylemiyorum ama, basın özgürlüğü denince akla, rutubet ve tursil kokan memleketim Of gelmeli. Yazılı basının sosyal medyaya taşınmasıyla daha geniş kitlelere hitab eden ama habercilik ilkelerinden ödün vermeyen necip Of basınının tek sorunu, insan hayatına verilmesi gereken önemi insan ölüsüne vermesi olarak nitelendirilebilir. Af buyrun kahvaltımı tazakkum ederken yurt ve dünya gündeminden evvel Of haberlerine şöyle bi göz atarım. Ulan ne zaman baksam manşette cenaze. Hayır galerinin geri kalanı da cenaze. Bide sitenin arayüzü monoton olmasın diye her habere ayrı bi başlık atıyolar ama ana fikir aynı. İlk baştaki feci şekilde can verdi, ikincisi hakkın rahmetine kavuştu, üçüncüsünü kaybettik. Spor sayfasını açıyorum, manşet : kaleci Remzi hakka yürüdü. Yani koskoca sporcu yürüyecek tabi . Ama doğruya doğru hiç asparagas haber yok. Öldüyse öldü. Çünkü yerel basınımız olayları zamana yayıyo. Genelde gastelerin bürosu caminin altında, adam habere gitmiyo ki haber ona geliyo. O da tabutu fotoğraflıyo, tam öldüğüne emin olup yazıyo . Hayır neden çekersin ki o tabutun resmini? Merhumu isminden çıkaramayanlar tabutundan kim olduğunu nasıl anlıycak? Biz adamın dirisini tanıyoz resmini koysana? Daha önce adamı tabutta yatarken görmedim ki "aa bu Şemsettin amca" diyim. Bizde gazetecilik bildiğin cami ve belediye anonsu gibi. Ahmet oğlu Mehmet hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bak yıllar önce elime bi kitap geçti Trabzon'u anlatan, Of ile ilgili tek resim var, tahmin et ne resmi. Çanaze namazı resmi. Deniz var, günbatımı var, yeşili var, deresi var ama yok. Ofta ölümden başkası yalan. Yau bazen siteye gece giriyorum korku tüneli gibi lan. Hiç canlı yok full ölü. Olm bu ilçede gazeteye çıkmak için illa ölmek mi lazım. Bi tiyatro, bi sergi, bi açılış, bi bişey yokmu. Veya Oflu birileri bi albüm yapmış bi konser vermiştir ne bilim ulan. E sonra diyosunuz niye Oftan hep hoca çıkıyo? E baba piyasası var. Bu kada meftaya ne çemaat dayanır da ne hoca. Kurban olduğum rahmetini yağdırıy şehre. Yalnız canım Allah'ım ben o rahmeti bi 70 sene daha yağmur olarak alayım. Rahmet eyle ama öyle değil yani rızıklı olsun. Amin

14 Temmuz 2015

Tofaştan yetişme bir sürücü ...

Tofaştan yetişme bir sürücü olarak modifiyeyi ben de severim. Tehlike arz eden ve rahatsızlık verenler müstesna. Malumunuz kuş serisi, fabrika çıkışı tipsiz bi araç olduğundan takdir edersiniz ki bir takım eklentiler şart olabiliyor. Zaten yerli üretim de o anlama gelmekte. Hani "Biz arabanın kasnağını yaptık, gerisini de siz coğrafik olarak şekillendirin" diyo adamlar resmen.

Mesela Kartal slx...;
- Karadenizin dağları gibi yola paralel uzanarak adeta "ben bagajımda çay ve uyuyan çocuk taşımak için üretildim" der gibi...
Efenime söyliiim Doğan slx...;
- Bir türk erkeği kadar sportip ve ne kadar yancı bi makina,
Şahin ise;
- ımm şey eee.. ya onu niye ürettiler biz de pek anlayamadık, zaten alıp alıp doğan görünümlü yapıyoz. Ehemm neyse..
Şahin serisi, sanıyorum Doğan slx alamayan dar gelirli vatandaşlar için "şimdi alın, paranız oldukça yavaş yavaş Doğan slx'e çevirirsiniz" düşüncesiyle, kargas daire mantığında üretilmiştir.
Sıfır kilometresi bile tamir isteyen bu efsane seri, sürücüsüne küçük sürprizler yapmayı hiç bir zaman ihmal etmemiştir. Türkiye otomotiv sanayiinin gözbebeği bu demir kuşlar, sürekli arıza çıkarması hasebiyle oto sanayilerinin cazibe merkezi haline gelmesinde önemli rol oynamıştır. Zamanında Anadolu liselerinden kaydı alınmış binlerce öğrenci, vizyon sahibi velileri sayesinde, bu gün halen sanayi sitesindeki işyerlerinde paraya para demezken, Milli Eğitim Bakanlığı bu istihdamı üstlenerek meslek liselerinin önünü açmıştır. Kuş serisinin en göze çarpan özelliklerinden biri ise, yan sanayi sayesinde orjinalinde olmayan özelliklerle update edilebilmesidir. 2000 li yılların başında üretimi durdurulan serinin, 2015 ön ve arka farları ve ön panjuru hemen tüm parçacılarda mevcuttur. Çünkü tofaş sürücüsü yeni bir araç almak yerine kuşunu, yani arabasını zamana uydurmasını çok iyi bilmektedir. Hızlandıkça yola yapışan A sınıfı Avrupa araçların aksine 120 km/s'den sonra teker kesip havalanmaya başlayan Tofaş otomobilleri, kanat montajını müşterilerinin tercihine bırakarak her kesimin gönlünü kazanmayı bilmiştir. Bir dönem sahibi olduğumuz Kartal S arabamıza rüzgarlık taktırma kararı aldığımızda, anten çubuğunun dibinden sızan yağmur damlaları bizlere ilk evvel yağmurluk almamız gerektiğini göstermiştir. Motoru soğutmak için koyduğumuz suyu kaynatması sebebiyle ikinci modifiye, babam tarafından radyatörün değiştirilmesiyle yapılmıştır. Bunun gibi bir çok aksaklığın giderilmesiyle muayyer bir araca dönüşen kartalımız, yeni sahibine uçmuş, dimağımızda menkuş bir lezzet bırakmıştır. Evet arkadaşlar. Bir dönem ben de göklerde kartal gibiydim. Yani araba olan kartal. 120 yi geçemeyince düştüm...

11 Temmuz 2015

Cıvıl cıvıl kuş sesleriylen uyanmak ...

Cıvıl cıvıl kuş sesleriylen uyanmak için taa Güngören şıtrazelerinden kalkıp geldiğim şirin köy evimde ben neden kara sinek vızltılarıyla uyandırılıyorum acaba? Biri konuyo diğeri kalkıyo, biri kafama konuyo öbürü ayağımdan kalkıyo, hayırdır hacı abi sevkiyat mı var? Farkettirmeden ne alıyorsunuz acaba vücudumun sarp kayalıklarından. Ceset sandınız da lavra mı bırakıyonuz? Ulan bunlar uyuyanı ölü sanıyo olmasın?? Elini ovuşturuyo çünkü pezevenk. Daha ölmedik ulan. Alayınıza yeterim. Yani hepsine değil. Bazen arı giriyo odaya mesela, bas bariton sesiyle "gonoydon" diyor adeta namussuz. Bal yapıyo, petek yapıyo falan ama kovan içindeki çekide altın oranı tutturan bu mübarek, odada oluyo sana bi mal. Fibonaççi dizisini doğuştan yemiş yutmuş haspam, pencereyi açıyosun çıksın diye, yapışıyo yan cama feryat ediyo balını yediğim. Ulan iki kuş sesi dinlettirmediniz be. Yani bülbül mü istedik, şurda iki üç çeşit kuş var, kerahat vaktinde onlarla uyanayım dedim, af buyrun bok ettiniz. Zaten bi sürü kuş geliyo, yalnız bi tanesi ötüyo. Belediye seçimlerine mi rastladık, overlok makinası ayağımıza mı geldi anlamadım. Diğer kuşlarda çıt yok. Ne vaat ediyosa o baştaki geveze, diğerleri mal gibi dinliyo. Olm uçuyonuz zaten yol yapsa ne çıkar, havaalanı yapsa ne ?

9 Temmuz 2015

Af buyrun helalinden bi külüstür edindik ...

Af buyrun helalinden bi külüstür edindik de ayağımız yerden kesildi. Tabi avara kalmış çevrelere konu oldu . Yok ala ala bunu mu aldın, yok bu eskidir şudur budur. E haramsız bu kadar. Tamamla üstünü çekeyim mercedesi. Ben de bayılmıyorum el freninin dibindeki sıcaklıktan harareti kontrol etmeye. Bu gün gazla giderken benzin ışığı yandı mesela. Hangi göstergenin müşürünü nereye takmışlarsa artık 2. Viteste debriyajlı fren yapınca tablada yağ lambası yanıyo. Bi de bi gösterge var onu sanayideki ustalar da bilmiyo, kendine göre yükselip alçalıyo. O yükseldikçe sevinmelimiyim üzülmelimiyim bilemiyorum. Ramazan ayı için az masraflı ideal bi uğraş yalnız. Sanayide şafak attırıyorum. Kaportasıydı koltuğuydu derken akşam okunuyo. Şimdi mekanik işleri bitti süslemeye başladım, esnaf illellah dedi artık. Yok antene bordo mavi süs, torpidoya siyah yünlü bez, efenim arka cama stikır derken adamlar isyan etti. Hareket algılayıcı kafa sallayan köpek siparişim ise bardağı taşıran son damla oldu. Ne yapayım bizim çocukluğumuzda arabalar öyle süslenirdi. O zaman süsleyecek bi arabam olmadı şimdi nasip oldu. Bu aksesuarlar artık üretilmiyor diye hayallerimden vaz mı geçeyim? Temmuz pulunu ön camın sağ üst köşesine yapıştıramamak ne demek bilmez şimdiki çocuklar. Adama bi makbuz veriyolar. Hiç bi yere bişey yapıştıramıyosun. Sadece devlet yapıştırıyo 6 ayda bir. Zaten 93 model arabayla zamana nasıl ayak uydurabilirim ki? Brodvayın kaportasına mat kaplama mı çektireyim. 135 derece eğik kalmış, tekeri rayına pas ile kaynak olmuş koltuğa deri kılıf mı giydireyim. Olm rot balansı bile araya adam koyarak yaptırdık lan. Teknoloji arka bagaj kapağına kadar gelmiş orada kalmış yalnız. Arkaya sis lambası koyan fabrika, ön tarafa koymamış. Yani sisli havada arkadaki adam beni görsün yeter, benim ne gördüğüm önemli değil. Ama bu deneyimimde şunu idrak ettim, buradaki insanlar gerçekten bizim saat başı milyarlar kazandığımızı düşünüyor. Ben de çok düşünüyorum ama olmuyor...

7 Temmuz 2015

Ramazan'ı Şerif'iniz mübarek olmalı ...

Ramazan'ı Şerif'iniz mübarek olmalı. Yani keşke olsa. Çünkü camia olarak bu mübarek aydan pek kazançlı çıktığımız kanısında değilim. Kendimden başlayacak olursam, oruç vazifesi sırasında bi rehavet, bi halsizlik, efenim bi can sıkıntısı bi uyuşukluk yani akşamı dar ediyorum. Sanki bu günler içerisinde farklı bişey yapmalı gibi geliyo bana. Çalışmak vs değil başka bi şey ne bileyim. Sadece aç duruyorum ve ibadetimin muteber olduğunu düşünmüyorum. Bi de kıymetlilerim aslında en dikkatimi çeken şey, oruç anında kendisine helal olan ekmeği haram kılan adamların, sene boyunca haram olan faaliyetlere aynen devam etmesi. Yani oruç aç susuz kalmak mıdır? Bi bakıyosun bu kadar Ramazan geliyo geçiyo bir müslümanda bi değişiklik yok. Zaten orucu da nazla niyazla tutuyo, yok susadım yok acıktım, canım sigara çekti, iftara kaç var? Anladık niyetlisin, zaten biz seni müslüman biliyoruz normal olan da bu. Türkler İslamiyet'i kabul edeli 1000 seneden fazla olmuş neyin reklamını yapıyosun? Biri de iftar sofrasını çeker atar o da artık pilav üstüne keşkül. O fotoğraf ne anlama geliyor arkadaş. Neresinden yorumlasan hezimet. Tamam aç susuz kalıyoruz ama neyi tuttuğumuz belli değil... !!!

3 Haziran 2015

Bekarlık sultanlıkmış... Bak hele bak ...

Bekarlık sultanlıkmış... Bak hele bak teşbihe bak. Paradoksun tillahı yemin ederim. Ulan sultan dediğinin, hükümran dediğinin en aşşa bi karısı bi de cariyeleri olur. Olm bekarlık sultanlık olsa öğrenci evleri imparatorluk olur be. Ben bu iktidarı ve otoriteyi reddediyorum lan. Koskoca padişah yumurta kırar mı olm? Bak az önce kraliyet sarayıma af buyrun bi pide sipariş ettim, çocuk koskoca hâkana poşedi uzatıp parayı aldı gitti. Herşey böyle paralı olacaksa sıçarım içine böyle işin. Siz de sıçın. Gözü dışardan doymamışların uydurduğu bu evlilik karşıtı düşünce tarzının da içine tüküreyim. Siz de tükürün. Anahtarla kapı açmaktan kilidin mekanizması bozuldu geçen. Gerisini sen düşün. Ben dışardan doydum arkadaş. 10 senedir dışardan doyuyorum, pide yemekten tavuk ve tost yemekten gına geldi. Artık içerden doymak istiyorum. Özellikle sarmadan ve salatadan

2 Haziran 2015

Diyardan diyarda programının bu haftaki konuğu ...

Diyardan diyarda programının bu haftaki konuğu, sunucusu ve anafikri her zaman olduğu gibi zat-ı şahanem, ilkel benliğim ve arz-ı endamım olacaktır. İniş için alçalmakta olduğumuz anlardan itibaren daha bir belirginleşen muhteşem doğası ile bizleri karşılayan Salzburg hava sahasındayız. Avrupa'da Türk'lerin yoğun yaşadığı yerlerden birisi de Avusturya. Benim en çok sevdiğim şey, yurdumuzdan dış ülkelere göç etmiş dostlarımızın, yaşadıkları coğrafyayla ilgili tarihi ve turistik bilgileri edinmiş olması. Hemen hemen yaşadıkları ülkelerin tüm özelliklerini öğrenmişler. Biz de fırsat buldukça istifade ediyor, genel kültürümüzü bi nebze olsun geliştirmeye çalışıyoruz. Malumunuz yurt içinden yurt içine göç etmiş insanımızda bu bilinç pek oturmamıştır. Zira İstanbul'da ilk öğrendiğim şey, "Küçük İbo" dizisinin çekildiği kahvenin lokasyonu ve Samanyolu Tv binasının o direklerin altında olduğu gerçeğiydi. Şimdi meskenimin bulunduğu ve "Çalgı Çengi" filminin çekildiği Güngören - Bağcılar hattından tekrar Avrupa'ya uzanıyoruz. Burada insanlar güne erken başlamakta. İlk öğün için mütevazi bir restorandayız. Gelir seviyesindeki adaletsizliklerle cebelleşen memleketim insanı, inanın Avrupa'nın insanından daha sağlam beslenmekte. Adamlar gülmüyor, konuşmuyor ve yemiyor. Alp dağlarının eteklerindeki mor inekleri ve tabiata bağlılığıyla tanınan nice memleket, sabah kahvaltısından bize göre sofradan aç kalkıyor. Biz fakir toplumlar ve şark toplumları ekmeksiz pek doymayız. Zira soframızdaki yemeği ekmekle katık edip, daha çok kişinin doymasını sağlıyoruz. E bu da yıllar içinde bir damak tadı, bir beslenme kültürü oluşturuyo, haliyle Avrupa'da dünyayı yesen aç kalıyosun. Zaten Almanya gibi Türk'lerin yoğun yaşadığı bölgelere bakarsan, Türklerin yarısı belli başlı sektörlerde, geri kalanı da onları doyurmak için Türk restorantlarında çalışıyo. Tabii ki farklı lezzetler de tadıyoruz, o ülkenin kendi speciallerinden iman şartlarını gözeterek ikramlar kabul ediyoruz... Yiyoruz, içiyoruz ve sonra çıkıp bi yerlerde normal ekmekli yemek yiyoruz. Belki de biz abartıyoruz belki onlar bu konuda geride kalmış bilemiyorum. Fakat üzerinde özellikle durmak istediğim konu sokakların temizliği. Niyet bu olsa bile tertemiz sokağa çöp atamıyosun. Bizde de tam tersi sokaktaki çöp, konteynırdakinden fazla. Hal böyle olunca pis olan yere sallıyosun izmariti vs. Çünkü çöp, algısal olarak birim alandaki en pis yere atılır. Bizim oraların maşallahı var, seç beğen at. Unutmadan söyleyeyim, çekirdek kabuğu ve ağaç yapraklarının çöp olarak değerlendirilmesini katiyen kabul etmiyorum. Kaldırımlarda veya parkelerde kötü durduğu doğrudur, ama orda doğal olmayan şey betondur. Üstadın da söylediği gibi; "martı bokuyla deniz kirlenmez..." Kirlenen gemilerdir, fuşki yemayin çekilun aradan....

1 Haziran 2015

"İstanbul'da Sabah" bana hep şu iki şeyi çağrıştırır ...

"İstanbul'da Sabah" bana hep şu iki şeyi çağrıştırır; Meyöz meyva suyu ve simit... Yeni güne İstanbul'da başlamak istemeyişimin yanı sıra, güne saat 6'da da başlamak istemezdim. Hele kahvaltı yapmak hiç istemezdim. Af buyrun bi simit bi çay bişeyler atıştırayım derken, son susam sen gel, boğazımın kgs gişelerinin çıkışında takıl. Su içtim gitmiyor, bişeyler yedim gitmiyor, aksırdım tıksırdım pisleştim yine gitmiyor. Şeker değil erimez, su değil akmaz yapıştı kaldı bildiğin. Neyse dedim, bari uçağa bineyim basınç ve irtifa değişince nasıl olsa yer değiştirecektir dedim. Demez olaydım. Uçak özel firmanın çıkmasın mı. Fiyat kataloğunu incelerken bir yutkundum, ne susam kaldı ne bademcik. Yav 10 liraya su olur mu? Uçakla göklerde miyiz, faytonla çölde miyiz bu ne kıtlık arkadaş. Zaten cam kenarı oturmuşum, güneşe 11.000 metre daha yaklaşmışız, bulutların üstüne çıkmışız, bi de güneş alan tarafa rast gelmişim, ultraviyole ışınları da suratıma epilasyon yaparken nasıl su içesim gelmesin? Yerde 50 krş olan su burda 3.5 euro ise, o zaman benim cebimdeki 1 tl de 7 euro olmalı. Hadi bakalım. Yani bi sizin kafa mı çalışıyo. Olm bak biz Oflular, Allah'a değil tayyare, uzay mekiğinden de yakınız. Tmm havacılık konusunda çok başarılı sayılmayız ama zekamız mekandan münezzehtir. Zaten Türk Hava Yollarının bir çok konuda size karşı ezici üstünlüğü varken, insan konuklarına bi tas su ikram etmez mi? Kalkışta da şeker verir yıllardır, "cimrilikten bişeyler yemezseniz bari kan şekeriniz düşüp te bayılmayın" dercesine. Olm siz önce bi kendinize bakın, Türk Hava Yolları varken göklerde kartal gibisiniz. Kartal, bildiğimiz Kartal. Hani slx olan...

27 Mayıs 2015

Açmışım yine uçak videolarını ...

Açmışım yine uçak videolarını, gerilmişim 1A görünümlü cam kenarı biznıs kanepeme, o videodan o videoya zaplarken birden aklıma uçuş güvenliğini tehtid ve şirket kurallarını ihlal edecek fikirler cereyan etti. Açtım camı, yaktım sigaramı şöyle bi düşündüm... Bizim neden bi uçağımız yok lan :( Zira satın aldığımız değil, sattığımızdır bizim olan. Sivil ve askeri havacılıkta yegane gururum Türk pilotları... Belki ben de tofaştan yetişme bi şoför olmasaydım..... neyse. İçime su serpen tek avuntu kaynağım, diğer milletlerin de uçamıyor olması. Çünkü geçen uçağa bindim uçak havalandı, sonra dedim ki bu uçak ben olmasam da havalanacaktı, ama ben o olmasa havalanamayacaktım dedim. Havalanma irfan dedim zaten istesen de havalanamazsın. O arada economy class yolcularının arasında dolaşan bir sineği farkettim. Ulan dedim ne şanslı hayvan "hem bedava uçuyo hem de bedava uçuyo" bi de kafamızda dolaşıp "istesem kendim de uçabilirim" imajı çizerek tekrar başüstü dolabının kapağına konuşlanıyo. Şerepsiz sadece arka kısımda dolaşıyo hiçte öne gitmiyo biznısa. Tabi aldı fakirin gurebanın kokusunu. Pencereyi açsan yolunu bulamaz da cama yapışır ama uçuyo hayvan hem de ücretsiz ücretsiz. O zaman hayvanların marifetine imrenmiştim, şimdi ise el oğlunun demir kuşlarına gıpta ediyorum. Şu Airbus A 380 nasıl bişey lan yuh çift katlı uçak mı olur Bahçeşehir - Taksim otobüsü gibi. Ama olsun bizimde gururumuz % 100 olmasa da Türk yapımı Doğan Slx'imiz var olm. Derhal kapadım airbusu boeingi, açtım yanlayan tofaşları tüylerim diken diken. Fırsat verilmiyo ki çocuklara, bırak kanat takıp uçmayı rüzgarlık bile yasak. Yani yerli araçların arkasına "tek rakibim Thy" yazmasının sebebi nedir? Şoförlerimizdeki uçma isteği. Çünkü insanın zoruna gidiyo. Bakıyosun el kadar kuş hem yürüyo hem uçuyo. İnsanoğlu neden kafeste kuş besliyo sanıyosun? Yürü, zıpla ama uçma demek için. Millet olarak uçmak konusunda çok aşama kaydedebilecek mühendislerimizi cezalandırdıktan sonra uçma isteğimizi 'gaz'la uçan ama 'fren'le konamayan arabalar imal edip, isimlerini de en nadide kuşlardan alarak dünyaya teknoloji ve havacılık dersi verdiğimizi düşünüyorum ben. Gerçi artık onları da üretmiyoruz. Sahi biz ne üretiyoruz şimdi? Geçen öğrendim ıslak pamukta fasulye üretimini de durdurmuşuz. Olsun, bizde toprakta yetiştiririz naapalım ...

15 Mayıs 2015

Arkadaşlar üzgünüm ama kemençenin notası var ...

Arkadaşlar üzgünüm ama kemençenin notası var. Hem de bayaa bi var. Öyle böyle değil ana notalar ve ara notalar şöyle dursun en ufak komalar bile var. İlk bakışta pek bişey görünmüyo ama elinize alıp çalınca acı gerçekle yüzleşiyorsunuz. Hatta çalmasanız, gacır gucur ses çıkartsanız da var. Nota ile eğitim vermemden dolayı beni eleştiren kesimlere bu acı haberi vermemek için baya bi sebat ettim ama, kemençenin perdesiz olması malesef tüm notaların özgürce kullanılmasına yol açıyor. Yani oktav olarak olmasa da, ara notalar bakımından bir gitar ve bir piyanodan daha fazlası var. İsteyen yine inanmayabilir. Ama en azından ikna edici, tebessüm ettiren ve kırıcı olmayan bir yazı okuyorsunuz, devam ediniz. Öncelikle 2015 senesinde notanın bir enstrumandaki varlığını ıspat etmek münasebetiyle bir yazı kaleme almanın heyecanı içerisindeyim. Notaya, kısaca seslerin yazı dilindeki karşılığı diyelim. Konuşmak gibi düşünün, okuma yazma bilmeyen bir kişinin sarfettiği her harfin yazıya dökülebilmesi mefhumu. Böylelikle nota bilmeyen bir kemençecinin icrasının da portrede belli bir nota dizilimine karşılık geldiğini kesin bir dille ifade etmek isterim. Burda sinirlenmeye gerek yok. Bunu haşa ben çıkarmadım. Yani notayı ben icat etmiş olsam yıllardır düğünlerde kemençe mi çalardım ? Güngörende apartman katında mı otururdum ey gidi.... Neyse daha somut örnekler verecek olursak, kemençeyi neden akort ederiz? Veya neden rastgele basıp yay sürünce istediğimiz melodi çıkmaz? İşte bunlar hep nota. Bilseniz de bilmeseniz de bu gerçekle yüzleşmek zorundasınız. Yerçekimi kanunundan habersiz olanların da elmaları sapı kopunca düşer. Yine bana inanmıyorsanız telefonunuza bir tuner indirip, kemençede rastgele bir tele dokunun. Tuner size A-G arası harf ve sembollerle enstrumanınızda notalar olduğu bilgisini verecektir. Veya notasız çaldığını düşündüğünüz bir üstadın kaydını açıp telefonunuzdaki tuneri yaklaştırın. Kaçınılmaz son ve yine o hain notalar... Hatta tunere kemençenin notası yok diye bağırın... Ben bağırdım fa# didi. Yani sadece kemençenin değil. Her sesin notada bir karşılığı mevcut. Enstrumanımızı diğer enstrumanlardan üstün tutmak veya bağımsızlaştırmak için genel geçer kaideleri reddetmek yerine, layıkıyla icra edip yeni eserler ortaya koymak bence daha mantıklı. Bir diğer sorun olan kemençenin hangi ırka ait olduğu tartışmasına da şöyle kötü bir espriyle değineyim, Türk'lerdeki kemençe Türk'lerin, Rum'lardaki kemençe Rum'ların, benim evimdekiler benimdir. Herkes kimsenin kemençesine karışamaz...

14 Mayıs 2015

Büyüklük alametleri gösteren çocuk ...

Büyüklük alametleri gösteren çocuk iticidir ve sevimsizdir net. Büyümüş te küçülmüş çocuklardan hiç haz etmem. Çocuk nedir? Küçük, sevimli, şapşal, bazen yarım yamalak konuşan, kendini ifade ederken saçmalayan bu ve benzeri özellikleriyle masum ve ısırılası şeylerdir. Kravat kadar çocuğa siyah, çizgili takım elbise giydirip salıyosun düğün salonuna, yavrum naapsın pistte hunharca eğlenen akranlarına bakıp iç geçiriyo tabi kırmızı kart yemiş teknik direktör gibi. E dayanamıyo haliyle bi süre sonra atıyo kendini pistin ortasına, oluyo sana dışı Ayhan Işık içi Sezercik. Ne oynuyosun çocuğun ayarlarıyla acaba? Ulan anası bi kaç yaş gençleşmek için tonla para döküp estetiğe yatıyo, babası 45 inden sonra saç boyatıp gençleşme telaşında ama 10 yaşındaki sabiyi evlendirme programlarındaki içi geçmiş emekli damat adayları gibi giyindirip gururlanıyolar adam oldu diye. E çocuk ta haliyle sevimsiz oluyo tabi. Sen o yaşta yamalı pantolonunla oturup toprak yerken o yavrum ütülü pantolonuyla sandalyede oturamıyo. Bak geçen bi çocuk ezan okuyo, o kadar tatlı o kadar yaşına göre ki, sanki fiş dosyasından okuyo ezanı mübarek. Ha işte olması gereken bu. Varsın detone olsun oda onun güzelliği. Ailenin işgüzarlığı şöyle dursun, aslında büyük gibi görünmeyi seven çocuk sevimsizdir. Çünkü ben çocukları öpmek isterim, onlarla şakalaşmak ve yetişkinlere karşı kullanamayacağım saçmalama hakkımı kullanmak isterim. Çocuk bi konuşuyo, bi cümleler kuruyo sanırsın noter başkan vekili. Ben ne öpücem devlet dairesi gibi veledi. Kız çocuklarının ise kılık kıyafetinden ziyade yine çok bilmişlerinden pek haz etmediğimin önemle altını çizmek isterim. Önceki yazılarımda bahsettiğim aşırı saçmalayan sübyanlarla, bu yazımdaki ehtiyar sabiler arasındaki çocuklara sevgiler, öpücükler, ısırıklar. Selam olsun sorumsuzluk sahibi şapşik çocuklara...

13 Mayıs 2015

Sıcak yaz günlerinin arefesinde ...

Sıcak yaz günlerinin arefesinde, buzdolabının sağ alt köşesine meşrubat stoklamak istediğimiz bu mukaddes günlerde, hararet kesici asitli içecekler kategorisinde önemli bir anlam ifade eden siyah kolaların, birbirleriyle anlaşmışçasına kaliteyi düşürmüş olmaları vesilesiyle, birkaç sezondur hararetlerimi buruk bir sevinçle gidermekteyim. Sektördeki rekabetten danışıklı dövüşe geçtiğini düşündüğüm büyük büyük kola firmaları, "nasıl olsa formülünü kimse bilmiyor, kimse ne eksilttiğimizi anlayamaz" diyerek artık o eski lezzetleri üretmiyor diye düşünüyorum. Ah ah zamanında kola ilk yudumda adamın gırtlağını yakar burnundan gelirdi. Şimdi bi dikleyişte tenekenin tamamını içiyosun ey gidi. Ne lezzetliydi be ... Ulan yoksa içine artık o kara böceklerden falan katmıyolar mı? Veya pas ve oksit sökücü şeyi. Her neyse onu işte. Bilmiyoruz olm içinde ne olduğunu bilmiyoruz. Ama artık ne olmadığını bilmek isterdim. O olmadan hararet falan gitmiyor azizim. İnsan sağlığına verdiği zararı ilk yudumda belli ediyor, kendimi büyük bir çılgınlık yapmış gibi hissettiriyordu bana. Şimdi koca adam oldum ve en büyük maceram terli terli su içip olacakları beklemek. Hayır onu da anlamış değilim yani terli terli neden su içmiyoruz? Kim o hasta olan organ? Biri ona söylesin suyu isteyen sizsiniz durduk yere insan su içmez. İlginç te bişey, susamanın menbaı zaten terlemek, terleme geçince susama da geçer ben unuturum içmeyi. Yani organ olarak bana hatırlatmanız lazım. Ben nerden bileyim ne zaman lazım oluyo su. İstediğinizde elimizden geldiğince içiyoz işte. Siz de bana güvenip bulduğunuz delikten temiz suyu farklı şekillerde atın tabi. Sonra, abi susadık abi, mümkünse soğuk iç, hastalan geber abi . Ben güneşin altında susuzluktan geberiyorum, vücudumdan ter akıyo, sıcaktan ağzım kuruyo üstümden sular akıyo. Zaten susuzum olan da dışarı gidiyo. Güneş ırmakları kurutuyo bizim organlar su fışkırtıyo. Nabıyonuz içerde halı mı yıkıyonuz fıskiye mi besliyonuz arkadaş? Bak yine susadım durduk yere. Ee ne oldu da susadım? Nerden eksilttiniz yine? Veya şimdi içeceğim suyu napacaksınız gecenin bu saatinde? Bundan sonra öyle her zaman su içmek yok. Önümüz Ramazan ayağınızı denk alın...

28 Şubat 2015

Bugün buradan minibüs üreticilerine ...

Bugün buradan minibüs üreticilerine sesleniyorum... Kademeli olarak, arka taraftaki camları sabitleştirdiğinizin farkındayız. Zaten bu segmentteki tüm araçların arka camları eskiden de iman kuvvetiyle açılırdı. Bir mandal koyarlardı ki oraya , camı kırarak aç daha kolay açarsın. Hatta minibüs sürücüleri de işi daha çok zorlaştırıp, camın sürüleceği ray kısmına çıta yerleştirir, onu ordan çıkaranı da azarlarlardı. Ulan minibüs dediğin şey, araba tutmasının ve mide bulantısının menbaı. Oksijene en çok ihtiyaçlı olduğumuz yer minibüs iken, zamanla geliştireceklerini umduğumuz cam mandallarını her seferinde biraz daha karmaşık hale getirip, en son modellerde ise danışıklı olarak açılır arka camları tamamen ortadan kaldırdılar. Yani 90 senesinde sarı Transit minibüsten de mide bulantısıyla nasıl atıyodum kendimi, bu gün Sprintırdan da aynı şekilde. İnsanın bi seyahatte en fazla ihtiyaç duyduğu Allah'ın oksijenini neden bizden esirgeyip klimadan gdo'lusunu veriyosunuz acaba. Her taraf neden kapalı, cezaevi aracı mı olm bu . 6 camlı kıç kadar taksinin 4 camı açılırken 12 camlı minibüsün neden iki camı açılabiliyor? Yani ben öndeki dayının tıkındığı soğanı sarımsağı oksijen olarak içime çekmek zorunda mıyım ? Tamam minibüs şoförleri arka camların açılıp kapanmasından pek hoşnut değil biliyoruz. Kafasını elini falan çıkaranlar var öğrencisi, çocuğu, serserisi var eyvallah. O zaman şoförün kontrolünde otomatik cam yapın, açılması gerektiğinde yana veya aşağı bi tarafa açılsın. 250 kilo kapıyı otomatik yapmak aklına geliyo da bu camlar neden ya manuel ya da tamamen yapışık? Cam açtığımız için dolmuş şoförlerinden yediğimiz azar yetmedi, bi de üretici firma bizi oksijenden tamamen men ediyo. Yekûn yalvarırdık dolmuş şoförlerine ki az cam açalım. Ulan ben sudegül_88'e cam açsın diye bu kadar yalvarmadım be. Çocuk gibi ön kavgası yapıyoz koca koca adamlar. Yani para vermediğimiz bi oksijen var, bırak camı açıp iki hava alalım lan. Lanet olsun yani konfor sadece kıç rahatlığı mıdır?

26 Şubat 2015

Onlar mevduatın koruyucusu ...

Onlar, mevduatın koruyucusu, onlar halkın yardımcısı ve onlar şubenin gülen yüzü... Tüm soruların kendilerine sorulmasına rağmen, asla karşısında kuyruğa sokmayan ve aynı anda bankamatikteki ve şube içineki insanları yönlendirip aynı anda çay ve sigara içebilen mucizevi varlıklar... Banka içi bürokrasiyi en az banka müdürü kadar iyi bilen ve de call center elemanlarından hünerli gerçek manada halkla ilişkiler uzmanları . Özenle seçilmişlçesine tüm bankalarda ayni hüner ve kabiliyette binlerce güvenlik görevlisi. Kah bir borsacı, kah dövizci ve tabii ki bankamatik yüksek mühendisi. Yanlış anlaşılmasın bankacıların emeklerini es geçmiyorum ama banka güvenlikçisi dediğin, nöbet kavramının ve vardiya olgusunun kamuda vücut bulmuş en somut halidir. Yani adam o kadar işe koşuyo ki en az yaptığı şey, yapması gereken şey. Acaba diyorum, bankalar yanlış yerden mi alıyo memuru falan. Bence bankacı olmak isteyen özel güvenlik eğitimi alsın, bankada müdür falan olcam diyosa silahlısından alsın. Yani bankacıların iyileri müstesna bazısı da hiçbişey bilmiyo ve bazen gerçekten kötü niyetli olabiliyorlar. Ama kurban olduğumun güvenliği gerçek manada bir bankadan fazlası. Hayır istisnalar dışında iyi niyetli de adamlar, bi meslek birliği oluştursalar da merkezden bi grev emri gelse yemin ediyorum bütün bankalar perişan olur, değil bddk faiz lobisi bilem baş edebilemez onlarla.

23 Şubat 2015

Artık iyi havadisler işitmek ...

Artık iyi havadisler işitmek istediğimiz şu karanlık günlerde, yine aklıma ihbin ihbin ilimsizlik kokan birtakım saçmalıklar zuhur etti... Siyasi platformlardan, yandaş veya muhalif perspektiften en az 4-5 vesait uzaklıkta ikamet eden bu kardeşiniz, sizin de aklınıza takılan bir kaç mesele hakkında istişare maksadıyla, naçiz görüşlerini bildirmek için huzurlarınızda... Tüm bardaklar dolsun... Efendim... Malumunuz Süleyman Şah Türbesi, Suriye sınırları içerisindeki Topraklarımızdan, askerlerimizin ve de kutsal emanetlerin güvenliği tehtid altında olduğundan, Lozan antlaşması gereği sınıra daha yakın bir bölgede konuşlandırılmak üzere, Suriye içerisinde Türkiye sınırına daha yakın bir bölgeye nakledilmek amacıyla Türkiye'ye getirildi. Üstelik bu operasyon, kutsal emanetlerin 3. nakline tekabül etmekteymiş. Hazır diyorum mübareğin naaşı ve diğer emanetler araftayken, gelin bu değerleri ülkemizde yaşatalım. Yav babam yerleri pay etsin vallahi türbeyi ben alayım başım gözüm üstüne. Askeri de ben olayım ama ikide bir mezarın yeri değişir mi yav. Köyde mezar olan yerden icabında yol geçmiyo. Ayrıca ziyadesiyle muhterem bi zat bu kadar eziyete ne lüzum var. Mübareğe memleketimde yer mi yok. Bak şimdi haci abi Suriye'de hakkımız olan kadar toprağı masum insanlardan uzağa taşıyıp, hayalini kurduğumuz nükleer santral ile tescilleyip, hem toprak bütünlüğümüzü koruyalım, hem de nükleer santrallerin gerekliliği konusunda ısrar eden vatandaşlarımıza da istihdam sağlamış olup, hem kutsal değerleri hem de askerlerimizi bu dertten kurtaralım. Öyle enerji üreten(?) bi santral olsun ki, bir avuç toprağımıza göz diken dış mihrakların tek mermisiyle suratlarına patlasın. Bir parça toprağımızdan, yanına yaklaşana kanser yayılsın ki askersiz ve kayıpsız savaşırken, kendi elektriğimizi üretip Türkiye'deki hesleri de kaldırıp atalım. Ardından bu santrali üç beş kuruşa özelleştirip, bize hesleri, nükleerleri reva gören yerli ve yabancı yatırımcıya 49 yıllığına devredip, türbemizle, askerimizle, ağacımız, suyumuz ve kanserden ölmeyen insanımızla Türkiye'mde mutlu mesut yaşayıp psikolojik savaşın menbaını yaşayalım. Hadi o olmadı bari heslerden bi kaçını oraya nakledip, zaten çorak kalmış ortadoğunun suyunu kurutalım. O zaman talibi de kalmaz zaten topraklarımız güvende olur. Nakilse nakil. İlle ceddimizi ve değerlerimizi mi cehennemin ortasına atacağız. Yav hiç olmazsa bi avm bişey yapın oraya. O zaman tel örgü falan çekmeye gerek te kalmaz. Herkes anlar oranın kimin olduğunu. Hatta oraya, ortadoğunun tüm operatörlerinin en güçlü baz istasyonlarını yerleştirip, yaydığı radyasyonla bölgenin en büyük cazibe merkezi haline getirerek, düşük bütçelerle iletişim kisvesi altında hasret çekip telefona sarılan terör gruplarını bi kaç senede telef edelim. Zira ne hes, ne nükleer, ne baz istasyonları kadar acımasız bi militan, daha acı bir kurşun yok. Hani ben bunları söylüyorum belki saçma gelebilir size. Sizin de bazı yazdıklarınız bana öyle geliyo. Anlıyorum hep ben güleyim diye öyle komik yazıyosunuz. Birbirinizle küfürleşmeler, karşıt düşünceye sövmeler falan. Komik gerçekten. Artık yapmayın ikinci kez aynı şeylere gülmüyorum. İdeolojik takılanlarınız olsa da bir çoğunuzda stratejik derinlik sıfır sıfır sıfır

24 Ocak 2015

Bu gün gerçekleştireceğimiz ...

Bu gün gerçekleştireceğimiz Bursa konserimizin milli yas gerekçesiyle iptali nedeniyle dinleyicilerimize bir hayli mahçup olmuşken, aklımı kemiren bi kaç meseleyi paylaşmak isterim. Aman konser iptal oldu, bizim hakkımız yenildi konusu şöyle dursun, olm bu adamın memlekette bi seveni bile yokmuş lan. Hayır insan bi teşekkür bekliyo, efenime söyliim bi helal olsun falan, işte "sizden de bu beklenirdi aferin uşaklar" gibi hani. Bak her çevreden her düşünceden insanlar var etrafımda, adam hiçbir siyasi ideolojinin umrunda değil olm. Akşamdan beri gönderilerinize bakıyorum, bi Allah rahmet eylesin diyen yok arkadaş. İnsan yalandan da olsa bi mesaj çeker, bu acılı günümüzde konserinizi iptal ettiğiniz için çok teşekkür ederiz falan der. Yani yine çok mu şey istiyorum. Bu kadar emek boşa gitti olm. İşin maddi boyutunu her ne kadar ikinci planda tutsam da, Milli yas nedeniyle bu ayın kirasını tam yatırmayı etik bulmuyorum. Bu bana yakışmaz. Devletler arası diplomasi uyarınca ev sahibime bu teklifi sunucam ama bakalım...

19 Ocak 2015

Muhtelif hayırlı merasimlerde benim favorim ...

Muhtelif hayırlı merasimlerde benim favorim, kız ya da erkek tarafından herhangi birinin her halta karışan yengesi modeli. Bu, herhangi bi ailenin uzak veya yakın bi akrabası, komşusu ve hatta tanımadığı bi kadın da olabilir. Nerden geldiği belli olmayan suratsız kadın, hayırlı işlerin en hayırsız argümanıdır. Daha net olması açısından şöyle tarif edeyim, hani merasimin kıyafet ritüeline tepki olarak ortalıkta gezinen ve de ikramları birer ikişer ağzına tıkayan, ağzına sığmayanları da, herşeye layık olduğunu düşündüğü şımarık çocuklarına dağıtan, rızık düşmanı mendebur karı. Bence ivedilikle evlendirilmesi hatta ve hatta aşrı aşrı memleketlere bedelsiz verilmesi gereken moral düşmanı zerzavat. Ulan bi merasimde de şu profili görmeyeyim be. Bi merasimde de birisi heryere atlayıp herkesin canını sıkmasa. Kuru pasta ve meyve suyu ile mutlu olan naif bi misafir olarak çok mu şey istiyorum acaba? Köşemde, ev sahibinin kızkardeşinin kocasının belirlediği ulusal kanalın yayın akışını benimseyen uyumlu tavrımla oturmuş meyve suyumu yudumlarken, ve herkes herşeyden memnunken bu kadının yangınını ben anlayamıyorum. Bu arada meyva suyunun en dibindeki köşelerden birinde son damlayı biriktirip pipetten haddinden fazla çekince duyulan ses kişinin fakirlik özgürlüğünü vurgulayan en önemli unsur. Son lokmaya son damlayı ayarlayamama alarmı. "Bu meyva suyu vaktinden önce bitti"nin habercisi. Ve beklentilerin yok olduğu an. Pipetten gelen efil efil meyva konsantresi rahiyası. Tabi ben bunlarla moralimi bozmayıp tv izlemeye devam ediyorum. Ya bişi sorcam bize niye her gittiğimiz yerde kanal 7 izletiyolar. Sanki biz gelmeden neyşınıl açıkmış ta misafir geliyo diye zaplayıp kanal 7 ye yönlendirmişler gibi. Hayır bu kadar sene misafir ağırladık. Çoğu zaman stardı atv idi çok kanalla, bazen de tv kapalı karşıladık ayıp mı ettik acaba ? Yalnız ben de hiç misafirliğe gidecek bi tip değilim ha. Merasim ne olursa olsun 3 şey konuşuluyo. Siyaset, spor ve askerlik. Siyaset ve sporla aramın çok iyi olmaması münasebetiyle hemen konuyu askerliğe dönderip tam bi iki anı anlatacakken farkediyorum ki, herkes askerliği doğuda yapmış arkadaş. Bi havalar bi anılar falan. Olm bu hesaba göre batıyı tek başıma ben müdafaa ettim.

16 Ocak 2015

Yine istiklal marşından kaçmış ...

Yine istiklal marşından kaçmış kızlı erkekli bir grup lise öğrencisi ile aynı tramvaydayım. Hiç susmuyorlar. Biri sussa diğeri susmuyo. Birbirleriyle şakalaşıp duruyorlar. Bi ara bas bariton, yer yer ürkütücü fakat bir o kadar da muhlis ses tonumla ikaz ettikten sonra, kendimi okul taşıtının arka koltuklarındaki emniyet kemeri gibi hissettim. Yani beni takmıyorlardı haci abi. Ayrı kapılardan tramvaya doluşup vagonlar arası iletişim sağlama çabalarından mütevellit çınlayan kulaklarım şöyle dursun, ellerindeki telefonlardan yankılanan mesaj sesleri münasebetiyle beynimde fosfor kalmamıştı. Olm ne baarıyonuz acaba yaralı domuz görmüş şikar iti gibi??? Turnikeye yarım akbil basıp herkesten fazla söz sahibi olmanız insana dokunuyo lan. Burdan yine hükümete sesleniyorum, eğitime katkı payını bi tık daha arttırıp servisi olmayan yavrularımızı da okul taşıtlarına kavuşturalım lütfen. Yani sınıfta tahtaya kaldırsan elli kişinin önünde şiir okuyamayan utangaç adamlar, tıka basa dolu tramvayın içinde yüksek sesle birbirlerine argolu seranat yapabiliyorlar. Tamam biz de az çok konuşurduk ama bi konu üzerinde konuşurduk. Saçma da olsa ortada bi mesele vardı. Bugün baktığında gençlerde bi birbirini ezme çabası, efenime söyliim bi laf sokma hırsı var. Kızlar, bizim zamanımızın serseri erkekleri gibi, erkekleri hiç demiyorum zaten. Bu aşırı özgüven nerden geliyor anlamış değilim. Tramvayda tahammül edemediğim iki şeyden biri bu şımarık tayfa. Bazı aileler zaten kafayı dinlemek için çocuk okutuyo yemin ederim. Hepside mi son durakta oturur arkadaş. Olm ne pis geyiğiniz varmış be. Siz okuldan çıktığınıza eminmisiniz yavrum. Hani eğitim kurumu olan yer? Bence çıkmasaymışsınız, olmamış bu eğitim bi tur daha bindirseydiniz...

Şu hayatta insanın peşini bırakmayan ...

Şu hayatta insanın peşini bırakmayan uyku düşmanı tek bi gerçek var ki, o da tadilat. Yani 4 ev, 4 mahalle, 3 il değiştirdim, sanki bi usta matkapla beni takip ediyo, yerleştiğim dairenin etrafını kırıp döküyo arkadaş. Sabahın 9'unda duvar delmeye bi başlıyolar, aralıksız en az üç saat. Biri duvar kırdırıyo, biri fayans yaptırıyo, biri mutfak biri bilmemne, apartmanda kıyamet kopuyo. Olm apartman madem hazır değildi, ne halt yemeye daire tuttuk burdan. Biteydi gelir şenlerdik. Bi de dokuzu bir geçe usta hiltiyi bi dayıyo betona, yemin ederim beynimin motor kapağı rezonans yapıp beni uyandırıyo. Usta da kurban olduğum direk matkabı hiltiyi dayayıp mesaiye başlıyo. Baba bi iki uyarı sinyali göndersen hani, iki çekiç darbesi falan gibi. En azından gardımı alır yataktan fırlamazdım. Tabi daha fenası da var. Dış cephe montalama, dış cephe montalama iskelesi, dış cephe montalama işçilerinin perde arkasındaki izdüşümü ve dış cephe montalama işçilerinin türküleri. Ben her zaman söylerim. Müzik güzeldir, sevilir sevdirir. Ama dinlemek istemeyene işkencedir. Ben ki eve iş getirmeyen adamım, adam dış cephe montajı kisvesiyle apartmana geçici türkü bar kurdu istek alıyo olm. Yalnız adamdaki özgüvene hayran kaldım. Adam işbaşı yaptığı gün, bütün repertuarını mahalleye tanıttı yalnız. Ben 2 senedir aynı evde oturuyorum, kemençe çalmaktan hala imtina ediyorum. Ve bunu, o hiltiyle matkapla uykuma tecavüz eden komşularım rahatsız olmasın diye yapıyorum. Ulan bekar dediniz, ses yapar müzisyendir dediniz yemin ediyorum apartmanda en bekar en sesli sizsiniz. Acaba okuyup apartman yöneticisi mi olsam. Hergün tadilat, hergün tadilat böyle olmuyo...

12 Ocak 2015

Şu oyun davetleri konusunda da ...

Şu oyun davetleri konusunda da bi anlaşalım artık. Ben adam silmekten yoruldum ama hala malum meraklı zümre bana oyun isteği göndermekten bir türlü vazgeçmiyor arkadaş. Onlarca adamı tek tek silerken gösterdiğim çaba zaten o oyunu oynamak kadar vaktimi öldüren bişey. Yani her yönüyle paradoks. Davet dediğin, tavsiye dediğin insanın yararına olur. Ama sen bana diyosun ki işi gücü bırak, gel beraber bu boş işlerle uğraşalım. Yani bunu mu layık görüyorsun önce kendine ve bana? Kusura bakma ama boş iş yani. Zaten internet denen kevaşenin ocağına düşmüşüz, faceden yutuba, yutubdan googleye döndürüp duruyo bizi namussuz. Sen de diyosun ki hiç çıkma oyunu da burda oyna. Hatta tarlanı bahçeni boşver burda hazır sürülmüşü var. Hayır bunlar küçük yaşta çocuklar falan da değil a dostlar. Okul bahçesinden aşan topu tenezzül edip çocuklara geri atmayan mağrur mağrur adamlar, facede oluyo sana süper maryo. Hacı abi sen benim profili beni takip etmek için mi ekledin, yoksa bu fuzuli işleri empoze etmek için mi? Zaten oyun isteği gönderenlerin profilini ve ismini de ilk defa o istek davetinde görüyorum. Adamın dış dünyayla benim paylaşımlarla ilgisini bırak, facebookla da ilgisi yok. Zamanında ilkokul arkadaşlarını bulma kisvesiyle bu booku açmış sonra ilkokul arkadaşlarının kurbanı olup bi oyuna girmiş, giriş o giriş. Bi daha da faceye dahi geri çıkamamış. Ekseriyetle oyun oynayanların çoğuna bak,2008 de faceden ilkokul arkadaşlarını ararkenki fotosu hala profil fotosudur. Rengi atmış kenarları meşinleşmiştir. Gerçi ben burda yazıyorum ama boşa yazıyorum. Bunun muhatabı bunu görmeyecek ki ...

11 Ocak 2015

Şu telefonla konuşurken Allah tarafından ...

Şu telefonla konuşurken Allah tarafından şahsıma bahşedilen beceri, telefonu kapattıktan sonra bi süre daha devam etse, hayatta o kadar daha muvaffak olurdum yemin ederim. O konuşma esnasında elime geçen herşeyi, nasıl oluyor da varoluşunun en mukaddes amacına uygun olarak değerlendirebiliyorum anlamıyorum. Gerek bir kağıt parçasına uyguladığım insanüstü origami, gerek kalem ile yaptığım altın oran (golden ratio) merkezli aritmetik imza çalışmaları, gerekse parmaklarımla masanın üzerindeki mikroskobik canlılara varınca yaptığım derinlemesine temizlik. Yani şu telefonun ucunda sevdiğim biri olsun, muhabbet te az derin olsun, o an elime kalem yerine amonyum nitrat ver, potasyum hidroklorürü de kenarda hazır beklet, ikisini sıvı azotla harmanlayıp süper conductor yapmazsam insan değilim. Radyasyonun bünyedeki tek olumlu etkisimidir nedir bilmem, insan duramıyor arkadaş. Normalde karşında olsa jest ve mimiklerinle konuştuğun adamla telefonda konuşunca yerinde duramıyosun. Kablolu ev telefonunun bu konuda bi bağlayıcılığı vardı en azından. Sahpanın üzerindeki elişini kıvırıp masanın tozunu falan alırdın en çok. Ciddi manada telefon insanlara bi heyecan veriyo. Acaba diyorum ilham denen şey radyasyon olabilir mi. Hayır telefon görüşmesinde bişeylerle oynamaktan üşenen hiç adam görmedim. İnsan ister istemez sağa sola dalıyo. Tabi burda hangi konu konuşulurken insandaki hangi mekanizma devreye giriyo bilmek lazım. Zira eski kız arkadaşlarımdan biri arayınca o romantik atmosferin aksine elimdeki kalemle muhteşem modeller çizebiliyorum. Belki de benim sevdiğim kadın bana ilanı aşk etse, origamiyle ilk yerli uçağımızın temellerini atabilirim. Veya babama işimin ne kadar sağlam ve de ne kadar ssklı olduğunu anlatırken quantum mekaniği ve maddenin sehpadaki izdüşümü hakkında ciddi analizler yapabilirim. Anneme ne kadar sağlıklı olduğumu anlatırken odadan odaya geçişimi kapsayan hafif tempolu yürüyüşlerle, obeziteyle mücadele eden kardeşlerim için umut ışığı olabilirim. Ama es kaza sevmediğim biri aramasın!!! Benim ıq oluyo sana 20. Nefes almaya eriniyor, yoruluyorum lan... Tamam bi Fibonacci'nin matematik dizisi gibi bir dizi yazamam belki ama iyi bi muhabbetle ortalama bi Karadeniz dizisi yazabilirim... Dur la Özgürüm arıyor muhabbet var. Nerde benim kalemim? 95 senesinde Andrew Wiles'in çözdüğü 300 küsür senedir çözülemeyen Fermat'ın son teoremi (the Fermat's last teorem) 'nin sağlamasını bi yapayım bakayım doğru çözmüş mü...

10 Ocak 2015

Uzmanlık alanı mimarlık, mühendislik ...

Uzmanlık alanı mimarlık, mühendislik, ustalık, yapı veya tasarım işlerinin herhangi birini kapsayan arkadaşlarımın tümünün affına sığınarak söylüyorum, şu kombiden gerek peteklere, gerekse musluklara uzanan sıcak su borularını, parkelerin ve fayansların altında bi kaç tur daha döndüremezmiydik? Hani bi mühendislik ilmim yok ama iktisadi olarak arzlar taleplerden, talepler ihtiyaçlardan doğar sevgili soğukdaşlarım. Bu kombiyi 100 derecede de yaksam ayaklarım donuyor arkadaş. Benim mutfağın kapısına paralel olarak fayans altından banyoya giden sıcak su boruları var, inan olsun bazen çıkartıyorum terlikleri, ayaklarıma iki sıcak değiyo mutlu oluyorum. Yani ben bu mutluluğu yaşamak için kapının ortasında kiriş gibi durmak zorundamıyım? O boruları iki tur daha dolasaydınız odanın içine doğru da, yerden ısıtmalı dairemiz olsaydı ya. Rayiç bedel üzerinden % 15 fark ödemeye razıyım şahsen. Gerek şlap şlap topuğuma vuran terliğin eziyetinden, gerekse kurumayan banyo ıslağından cüz-i bir miktarda kurtulup rahat ederdik hiç olmazsa. Defaten söyledim, kombi ayak ısıtmıyor. Zaten ayak kendi fiziğine aykırı olarak en zor ısınan organ. Halbuki bi noktaya yapılan baskı ısıyı arttırır. Bu namussuz donuyo. Buz kesse de titremiyo yalnız. Yoksa normalde soğuk mu olmalı? Biz mi abartıyoruz acaba çorap terlik falan. Bu arada terlik te ne ilginç isim. En çok bu aylarda ve en soğuk uzvumuzda kullanılmasından dolayı düşündürücü bir adı var. Terlik... Ulan bu mevsimde hangi şanslının ayağı ısınmış ki terlesin?

3 Ocak 2015

Albüm türkülerini okurken ...

Albüm türkülerini okurken, Özgürümle tonları ortak bi paydada buluşturmak adına "Fa" notasına çektiğimizden mütevellit, her zamankinden daha iştahlı nefesler almak durumundayım. Sevgili İstanbullularım!!! Bu süreçte yaşanabilecek olası oksijen sıkıntısına karşı müsterih olmanızı ve de bunun bir kaç günlük geçici bir durum olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Hali hazırda İstanbul kuzey ormanlarında 63 günlük oksijenimizin mevcut olduğunu bilgilerinize arz ederim. Prozodileri tutturmak ve de parçalanın ritmal hece yapısını bozmamak adına aldığım derin nefeslerden kaynaklı gelgitler nedeniyle, deniz ulaşımında zaman zaman aksamalar meydana gelmekte, Bakırköy-Yenikapı-Kadıköy-Bostancı seferleri karşılıklı olarak tek şeritten kontrollü olarak sağlanmaktadır. Ciğerlerimden uzay boşluğuna salınan yüklü miktarda nefes nedeniyle, hava ulaşımında da geçici aksamalar meydana gelmektedir. Tek seferde aldığım 0.8 hektometreküp nefesin hakkını vermek adına gecemi gündüzümü stüdyoda geçirmekteyim. Siz kıymetli dostlarıma itidal çağrısında bulunduğum bu yazımda, tasarruf tedbirleri almamızın gerekliliği içün, gerek duş sürelerinizi kısaltarak gerekse her saniye nefes almayarak projemize destek olabilirsiniz. "Her önünüze gelen oksijen nefes değildir..." Benim vakumladığım nefese ilerlerseniz sizi de stüdyoya uçurur çekerim. Rüzgarlı havalardan uzak durun. Çığıran bir İrfan nefes alıyor olabilir...