2 Haziran 2015

Diyardan diyarda programının bu haftaki konuğu ...

Diyardan diyarda programının bu haftaki konuğu, sunucusu ve anafikri her zaman olduğu gibi zat-ı şahanem, ilkel benliğim ve arz-ı endamım olacaktır. İniş için alçalmakta olduğumuz anlardan itibaren daha bir belirginleşen muhteşem doğası ile bizleri karşılayan Salzburg hava sahasındayız. Avrupa'da Türk'lerin yoğun yaşadığı yerlerden birisi de Avusturya. Benim en çok sevdiğim şey, yurdumuzdan dış ülkelere göç etmiş dostlarımızın, yaşadıkları coğrafyayla ilgili tarihi ve turistik bilgileri edinmiş olması. Hemen hemen yaşadıkları ülkelerin tüm özelliklerini öğrenmişler. Biz de fırsat buldukça istifade ediyor, genel kültürümüzü bi nebze olsun geliştirmeye çalışıyoruz. Malumunuz yurt içinden yurt içine göç etmiş insanımızda bu bilinç pek oturmamıştır. Zira İstanbul'da ilk öğrendiğim şey, "Küçük İbo" dizisinin çekildiği kahvenin lokasyonu ve Samanyolu Tv binasının o direklerin altında olduğu gerçeğiydi. Şimdi meskenimin bulunduğu ve "Çalgı Çengi" filminin çekildiği Güngören - Bağcılar hattından tekrar Avrupa'ya uzanıyoruz. Burada insanlar güne erken başlamakta. İlk öğün için mütevazi bir restorandayız. Gelir seviyesindeki adaletsizliklerle cebelleşen memleketim insanı, inanın Avrupa'nın insanından daha sağlam beslenmekte. Adamlar gülmüyor, konuşmuyor ve yemiyor. Alp dağlarının eteklerindeki mor inekleri ve tabiata bağlılığıyla tanınan nice memleket, sabah kahvaltısından bize göre sofradan aç kalkıyor. Biz fakir toplumlar ve şark toplumları ekmeksiz pek doymayız. Zira soframızdaki yemeği ekmekle katık edip, daha çok kişinin doymasını sağlıyoruz. E bu da yıllar içinde bir damak tadı, bir beslenme kültürü oluşturuyo, haliyle Avrupa'da dünyayı yesen aç kalıyosun. Zaten Almanya gibi Türk'lerin yoğun yaşadığı bölgelere bakarsan, Türklerin yarısı belli başlı sektörlerde, geri kalanı da onları doyurmak için Türk restorantlarında çalışıyo. Tabii ki farklı lezzetler de tadıyoruz, o ülkenin kendi speciallerinden iman şartlarını gözeterek ikramlar kabul ediyoruz... Yiyoruz, içiyoruz ve sonra çıkıp bi yerlerde normal ekmekli yemek yiyoruz. Belki de biz abartıyoruz belki onlar bu konuda geride kalmış bilemiyorum. Fakat üzerinde özellikle durmak istediğim konu sokakların temizliği. Niyet bu olsa bile tertemiz sokağa çöp atamıyosun. Bizde de tam tersi sokaktaki çöp, konteynırdakinden fazla. Hal böyle olunca pis olan yere sallıyosun izmariti vs. Çünkü çöp, algısal olarak birim alandaki en pis yere atılır. Bizim oraların maşallahı var, seç beğen at. Unutmadan söyleyeyim, çekirdek kabuğu ve ağaç yapraklarının çöp olarak değerlendirilmesini katiyen kabul etmiyorum. Kaldırımlarda veya parkelerde kötü durduğu doğrudur, ama orda doğal olmayan şey betondur. Üstadın da söylediği gibi; "martı bokuyla deniz kirlenmez..." Kirlenen gemilerdir, fuşki yemayin çekilun aradan....