3 Haziran 2015

Bekarlık sultanlıkmış... Bak hele bak ...

Bekarlık sultanlıkmış... Bak hele bak teşbihe bak. Paradoksun tillahı yemin ederim. Ulan sultan dediğinin, hükümran dediğinin en aşşa bi karısı bi de cariyeleri olur. Olm bekarlık sultanlık olsa öğrenci evleri imparatorluk olur be. Ben bu iktidarı ve otoriteyi reddediyorum lan. Koskoca padişah yumurta kırar mı olm? Bak az önce kraliyet sarayıma af buyrun bi pide sipariş ettim, çocuk koskoca hâkana poşedi uzatıp parayı aldı gitti. Herşey böyle paralı olacaksa sıçarım içine böyle işin. Siz de sıçın. Gözü dışardan doymamışların uydurduğu bu evlilik karşıtı düşünce tarzının da içine tüküreyim. Siz de tükürün. Anahtarla kapı açmaktan kilidin mekanizması bozuldu geçen. Gerisini sen düşün. Ben dışardan doydum arkadaş. 10 senedir dışardan doyuyorum, pide yemekten tavuk ve tost yemekten gına geldi. Artık içerden doymak istiyorum. Özellikle sarmadan ve salatadan

2 Haziran 2015

Diyardan diyarda programının bu haftaki konuğu ...

Diyardan diyarda programının bu haftaki konuğu, sunucusu ve anafikri her zaman olduğu gibi zat-ı şahanem, ilkel benliğim ve arz-ı endamım olacaktır. İniş için alçalmakta olduğumuz anlardan itibaren daha bir belirginleşen muhteşem doğası ile bizleri karşılayan Salzburg hava sahasındayız. Avrupa'da Türk'lerin yoğun yaşadığı yerlerden birisi de Avusturya. Benim en çok sevdiğim şey, yurdumuzdan dış ülkelere göç etmiş dostlarımızın, yaşadıkları coğrafyayla ilgili tarihi ve turistik bilgileri edinmiş olması. Hemen hemen yaşadıkları ülkelerin tüm özelliklerini öğrenmişler. Biz de fırsat buldukça istifade ediyor, genel kültürümüzü bi nebze olsun geliştirmeye çalışıyoruz. Malumunuz yurt içinden yurt içine göç etmiş insanımızda bu bilinç pek oturmamıştır. Zira İstanbul'da ilk öğrendiğim şey, "Küçük İbo" dizisinin çekildiği kahvenin lokasyonu ve Samanyolu Tv binasının o direklerin altında olduğu gerçeğiydi. Şimdi meskenimin bulunduğu ve "Çalgı Çengi" filminin çekildiği Güngören - Bağcılar hattından tekrar Avrupa'ya uzanıyoruz. Burada insanlar güne erken başlamakta. İlk öğün için mütevazi bir restorandayız. Gelir seviyesindeki adaletsizliklerle cebelleşen memleketim insanı, inanın Avrupa'nın insanından daha sağlam beslenmekte. Adamlar gülmüyor, konuşmuyor ve yemiyor. Alp dağlarının eteklerindeki mor inekleri ve tabiata bağlılığıyla tanınan nice memleket, sabah kahvaltısından bize göre sofradan aç kalkıyor. Biz fakir toplumlar ve şark toplumları ekmeksiz pek doymayız. Zira soframızdaki yemeği ekmekle katık edip, daha çok kişinin doymasını sağlıyoruz. E bu da yıllar içinde bir damak tadı, bir beslenme kültürü oluşturuyo, haliyle Avrupa'da dünyayı yesen aç kalıyosun. Zaten Almanya gibi Türk'lerin yoğun yaşadığı bölgelere bakarsan, Türklerin yarısı belli başlı sektörlerde, geri kalanı da onları doyurmak için Türk restorantlarında çalışıyo. Tabii ki farklı lezzetler de tadıyoruz, o ülkenin kendi speciallerinden iman şartlarını gözeterek ikramlar kabul ediyoruz... Yiyoruz, içiyoruz ve sonra çıkıp bi yerlerde normal ekmekli yemek yiyoruz. Belki de biz abartıyoruz belki onlar bu konuda geride kalmış bilemiyorum. Fakat üzerinde özellikle durmak istediğim konu sokakların temizliği. Niyet bu olsa bile tertemiz sokağa çöp atamıyosun. Bizde de tam tersi sokaktaki çöp, konteynırdakinden fazla. Hal böyle olunca pis olan yere sallıyosun izmariti vs. Çünkü çöp, algısal olarak birim alandaki en pis yere atılır. Bizim oraların maşallahı var, seç beğen at. Unutmadan söyleyeyim, çekirdek kabuğu ve ağaç yapraklarının çöp olarak değerlendirilmesini katiyen kabul etmiyorum. Kaldırımlarda veya parkelerde kötü durduğu doğrudur, ama orda doğal olmayan şey betondur. Üstadın da söylediği gibi; "martı bokuyla deniz kirlenmez..." Kirlenen gemilerdir, fuşki yemayin çekilun aradan....

1 Haziran 2015

"İstanbul'da Sabah" bana hep şu iki şeyi çağrıştırır ...

"İstanbul'da Sabah" bana hep şu iki şeyi çağrıştırır; Meyöz meyva suyu ve simit... Yeni güne İstanbul'da başlamak istemeyişimin yanı sıra, güne saat 6'da da başlamak istemezdim. Hele kahvaltı yapmak hiç istemezdim. Af buyrun bi simit bi çay bişeyler atıştırayım derken, son susam sen gel, boğazımın kgs gişelerinin çıkışında takıl. Su içtim gitmiyor, bişeyler yedim gitmiyor, aksırdım tıksırdım pisleştim yine gitmiyor. Şeker değil erimez, su değil akmaz yapıştı kaldı bildiğin. Neyse dedim, bari uçağa bineyim basınç ve irtifa değişince nasıl olsa yer değiştirecektir dedim. Demez olaydım. Uçak özel firmanın çıkmasın mı. Fiyat kataloğunu incelerken bir yutkundum, ne susam kaldı ne bademcik. Yav 10 liraya su olur mu? Uçakla göklerde miyiz, faytonla çölde miyiz bu ne kıtlık arkadaş. Zaten cam kenarı oturmuşum, güneşe 11.000 metre daha yaklaşmışız, bulutların üstüne çıkmışız, bi de güneş alan tarafa rast gelmişim, ultraviyole ışınları da suratıma epilasyon yaparken nasıl su içesim gelmesin? Yerde 50 krş olan su burda 3.5 euro ise, o zaman benim cebimdeki 1 tl de 7 euro olmalı. Hadi bakalım. Yani bi sizin kafa mı çalışıyo. Olm bak biz Oflular, Allah'a değil tayyare, uzay mekiğinden de yakınız. Tmm havacılık konusunda çok başarılı sayılmayız ama zekamız mekandan münezzehtir. Zaten Türk Hava Yollarının bir çok konuda size karşı ezici üstünlüğü varken, insan konuklarına bi tas su ikram etmez mi? Kalkışta da şeker verir yıllardır, "cimrilikten bişeyler yemezseniz bari kan şekeriniz düşüp te bayılmayın" dercesine. Olm siz önce bi kendinize bakın, Türk Hava Yolları varken göklerde kartal gibisiniz. Kartal, bildiğimiz Kartal. Hani slx olan...