31 Mayıs 2014

Sevgili doktorumun koyduğu kronik faranjit teşhisi ...

Sevgili doktorumun koyduğu kronik faranjit teşhisi akabinde dolgun bi reçete beklerken, elime tutuşturulan not kağıdındaki şifreyle en yakın eczaneye giderek, "kullanıcı adım: 'irfanseyhan61' " diyip, elimdeki şifreli kağıdı ibraz edip derhal hesabıma giriş yapılmasını talep ettim. Yazılan ilaçları sgk güvencemle cüz-i bir ücretle temin etmek üzereyken, eczacının verdiği bilgiler ışığında bi kaç muayene borcumun olduğunu öğrenince anladım ki, sosyal güvenlik kurumu beni arkadaş olarak eklemiş ve hatta dürtmüş. Üstelik binlerce ortak arkadaşım da varmış. Olm zaten özel hastanede fark ücreti ödüyoruz, ilaçların belli bi yüzdesini ödüyoruz, bazı ilaçların tamamını ödüyoruz, bi de devlet hastanesinde ücretsiz muayene var diye sevinirken, eczanede onun da extra ücrete taabi olduğunu idrak ediyoruz. Buna da sorunca katılım payı falan diyolar, ulan 5 senedir ayda 250 küsür milyon para ödüyorum hala katılamadım mı acaba. Bu fiyata her sene ramazan umresine katılırdım yemin ederim. Sgk'lılar olarak, kerrat cetveli ve richter ölçeği uyarınca, aylık yatırdığım 250 küsür lira + masrafları da göz önüne alırsak, sgk'yı bayaa bi sosyal güvence altına alıyomuşuz.

29 Mayıs 2014

Bugün gerçekleştirdiğim geleneksel bahar temizliğinde ...

Bugün gerçekleştirdiğim geleneksel bahar temizliğinde; Çift dingilli gri el gırgırımla iki tur dolaştığım, 2000 watt elektrikli süpürgemle tekrar üzerinden geçtiğim halım ve 2500 cc vileda ile parlattığım parkelerimin üstüne düşen reçelli kaşık, bunca uğraşın boşa gittiğini yüzüme vururcasına bir boğum saç ve kıl yumağıyla elime geldi. Gırgırın tekerine, süpürgenin çekim gücüne ve viledanın mikrofiber bezine karşı koyan bi tutam saç, reçelli kaşığa mukavemet gösteremiyor arkadaş. Ne yapayım yani temizliği az emilmiş topitopla mı yapayım? Zaten evi temizlemekteki amaç, tozu, kılı, tüyü yok etmek. Taş ocağı değil ki burası kabasını almış olıım da gerisi kalsın. Sabahtan beridir evi tavaf ettim sorsan. Acaba bioder mi alsam diyorum. Bunlar da istenmeyen tüy sonuçta ...

27 Mayıs 2014

Yalnız İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı'nı Ankara'ya yapma fikrini ...

Yalnız İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı'nı Ankara'ya yapma fikrini kim verdiyse gerçekten çok teessüf ederim. Sanırım Ankara Esenboğa Havaalanı'nı Çankırı'da yapan da aynı mühendis. Ama bence bu kültürel bi uygulama. Şehir merkezine gidene kadar, şehirlerimizin tarihi ve turistik mekanlarını keşfetme imkanı buluyosun. Çok yakında havaalanlarına günübirlik kültür turları düzenleneceği kanısındayım. Sanırım Kültür ve Turizm Bakanlığı'mız proje kapsamında, Güngören'deki yerli yatırımcıyı Pendik'e çekmeyi amaçlıyo. Bide yurdumuza ilk kez gelenler için bi heyecan hasıl oluyor tabi. Katalogda vaadedilen İstanbul heyecanıyla yanıp tutuşan, "insek te tramvayda bağıra bağıra konuşsak" diye bekleyen yüzbinlerce yabancı turisti Pendik çayırına indirip, "lütfen şahsi eşyalarınızı uçakta unutmayın" anonsu yaparak, akıllara, "sanırım yolun burdan sonrasına katırlarla devam edeceğiz" fikrini sokuyoruz ya o güzel işte. Yine en makul ve en merkezi havalimanı kim ne derse desin Trabzon İnterneyşınıl eyirport. Vadettiğini veriyo en azından. Bi tarafın deniz, bi tarafın köy, bi tarafın şehir. Zaten merkezde iki tane düzlük vardı, biri havaalanı, biri Avni Aker Stadyumu. Millet rahat insun, rahat kalksun, uşaklar rahat rahat top oynasun diye yokuş yukari düşünuyruk ramba aşşa yaşayruk.

26 Mayıs 2014

Az önce aldığım "tüm İslam aleminin kandilini ...

Az önce aldığım "tüm İslam aleminin kandilini en içten dileklerimle kutluyorum" mesajına cevap olarak, "tüm İslam aleminin kandilini tüm İslam alemi kutlasın" yazdıktan sonra, gittim kendi kandilimi kendim kutladım. Siz de öyle yapın bu gece, kendinizi ödüllendirin. Adam belki seni kandırıyo belki kutlamıycak? Sende ona güvenip "ohh nasıl olsa benim yerime kutluyorlar yatıım facede aşşa" deme canım kardeşim. Zaten millet ibadeti face duvarında yapıyo. Duası duvarda, kıldığı namazın resmi duvarda, ayet hadis duvarda, tövbesi duvarda, bi de camide çekin yapmiş o da duvarda . Sanki dersun Allah serverden onlayn takip ediy.

24 Mayıs 2014

Düşünüp istifade edenler için ibret niteliğinde ...

Düşünüp istifade edenler için ibret niteliğinde bir sallantıyla güne uyandım. Duvarda yanyana asılı kemençelerin birbirine vurmasıyla yataktan fırlayıp apar topar üzerime bişeyler giyerken, sanki TRT'nin süngerli yumruk gibi mikrofonu aazıma uzatılmış ve "son olarak neler söylemek isterdiniz" sorusu tarafıma yöneltilmişti. Arapça ve türkçe verdiğim kısa demeçte, sevgiye, aşka ve dünya barışına yönelik tek bir kelimenin dahi aklıma gelmemiş olması, bu kavramların ben olmadan çokta umrumda olmadığı gerçeğini gözler önüne sermişti. 15 dakika kadar avluda oturduktan sonra eve geçip haberleri açtığımda, idari makamların haber ajanslarına ilettiği bilgiler ışığında, can ve mal kaybının yaşanmadığını öğrenip biraz rahatlamışken, aklıma düşen şu soruyla yeniden tedirgin oldum. Can ve mal kaybı olmadığından nasıl emin olabiliyorsunuz? Şayet ben o an kalp krizi geçirmiş olsam nereden bileceksiniz? Olm bi kere gelin sorun nasılsınız diye lan. Belki gardropun altında kaldım bi kapımızı çalın arkadaş. Yemin ediyorum birine bişey olsa bi sonraki nüfus sayımına kadar kimsenin ruhu duymaz. Az ilgilenin la bizle, biz size yönetim yetkisi verdik bizim adımıza "biz iyiyiz" deme yetkisi değil. Neyse idareciler ve medya ölmemiş, siz de iyisiniz değil mi?

21 Mayıs 2014

A noktasından B noktasına ötöbüsünen giderken ...

A noktasından B noktasına ötöbüsünen giderken verilecek mola için neden anons yapıldığını hala anlamış değilim. Değilim çünkü muavinin ne dediği anlaşılmıyo ki arkadaş. Gelen gürültüye göre anlıyoruz ki inip sigara içebiliriz. Adam mikrofondan otöbüs yanıyo kaçın dese, orta kapıdan iner bi sigara yakar, kalan yolu Km/s birimlerinden hesap eder, sigaramı yarım atar tekrar binerim. Bi de bu anons ekolü, düğün salonu müzisyenleriyle şehirlerarası otobüs muavinlerinin ortak paydası. İkisinin de dedikleri o kadar anlaşılmıyo ki, bazen mola anonsunda uyanıp, takı töreni başlamış diyorum, ama önce kız tarafıdır 1 saat sürer diye tekrar dalıyorum. Ama düğün salonunun Allah'ı var en azından bi ses kontrol oluyor ve ritüelleri bildiğinden pek yanılmıyosun. Ama otobüste beni asıl çıldırtan şey anonsun bi mikrofon(!)dan yapılıyor olması. Msn de sohbet edemezsin o mikrofonla o kada kötü. Hayır bi de neden mikrofon? Toplasan 50 tane adamız orta kapıdan bi seslen mola yerine geldik diye anlarız, sana yüzümüzü gül ile okşa demiyoruz ki. Otobüs terminalden geri geri çıkarken 35 metre arkadan geaaal geaaal diye şoföre baarıyodun hemde duyuruyodun da, şimdi bu kibarlık niye. Bize özel muamele varsa neden ona 5 dk. da bir kahve gidiyo da, ben 2. dankeki alırken gözümün içine bakıyosun? 30 dk yemek ve ihtiyaç molası diyo bi de. Sanki o başlığı atmasa 30 dk yerimizde oturup molanın bitmesini bekliycez. Aslında hiç bişe demesen biz uyumayanlar olarak yan yola girmenden kavrarız. Hafif uykusu olan otobüsün yavaşlaması ve abs nin kromatik ve vibromatik ton kaybını çağrıştıran iğrenç sesinden rahatsız olur uyanır. Uykusu ağır olan anonsa da uyanmıyo zaten. İyisi mi bu anons eziyetini en azından yumuşak sesli birine bi bant kaydı yapında sarsılarak uyanmayalım. Hani ben çok uyumam da uyuyanlar için daha pratik bi çözüm söyleyeyim kardeşim. Geç orta kapının oraya bi hışır poşet aç, içindeki bisküvinin ambalajını aç hepimiz seni sevgiyle yad ederiz, aşk paçalarımızdan akar ...

Ne zaman İstanbul'dan Ankara'ya ...

Ne zaman İstanbul'dan Ankara'ya veya Ankara'dan İstanbul'a otobüsle seyahat edecek olsam, o beş altı saatlik yol, o yorgunluk hiç gözüme gelmez de, "ulan şimdi kim izliycek maskeli beşleri" diye kara kara düşünürüm. Yol değil de film resmen gözümde büyüyor arkadaş. Dar veya orta gelirli olmanın cezası cebren maskeli beşler izlemek olmamalıydı. Nabalım banka mı soyalım, Irak petrollerini mi ele geçirelim yada Kıbrıs'ta kara para mı aklayalım? Ulan hakikaten hepsini izletmişler yalnız. Hayır firma değiştirsen filmin serisi değişiyo, güzergah değiştirsen aynı kalitedeki farklı filmleri izlemek zorunda bırakılıyosun. Tamam toplu taşıma kuralları gereği küfürsüz ve ahlaki değerlere ters düşmeyen filmleri seçiyosun da, filmde argo yok ama yolcuyu küfrettiriyosun. Banka soymayı, veznedarla illegal bir ilişkiye girmedik sürece makul bulman bu yapımlardan daha bi komik tabi. Neyse şimdi Allah'tan her koltuğa ayrı ekran koydunuz da, farklı kötü yapımları izleyip bireysel fakirlik hakkımızdan yararlanabiliyoruz. Hacı uçaktaki durum iletilerindeki özgüvenim burda 0 yalnız. Para adamı değiştirmiyo parasızlık değiştiriyo ahaha. Aştideki fakirliğimi, Esenboğa'da bana 4,5 saat takacak olan elit kesime üstün kılabilmek için şu kadarını söyliim, Ankaraya uçakla gidilmez... Çayım bitmeden inişe geçen uçağa para vermem ben. Siz de vermeyin. Hem uçakta sallanıp diken üstüne gideceğime, otobüste sallanır teker üstünde giderim...

11 Mayıs 2014

Burdan paralel, yandaş ve bağımsız ...

Burdan paralel, yandaş ve bağımsız tüm dev çengel bulmacalı gazetelere sesleniyorum. Şu çengel bulmaca ikiye katlandığında, katlanan orta kısmı, harfin ortasına özellikle mi denk getiriyonuz. Daha kağıdın ortasını hesaplayamıyonuz bi de acaip acaip sorular soruyonuz. Çengeli tamamlıcam diye, kafiyeyi tutturmak için her kelimeyi mübah gören yaz arefemiz, yaralı müzemiz Serdar Ortaç gibi her kelimeyi yutturuyonuz. Boru sesinin ti olduğuna hala inanmamakla birlikte, 36 bin feet yükseklikte bana eski mısır tanrısının sorulmasını da açıkçası manidar buluyorum. Yani dini duygularımızın nirvanaya ulaştığı şu bol türbulanslı uçuşta, hiç adama şirk sorusu sorulur mu yav. Eski mısır tanrısı kimdu ? Kimdu Allah'tu da, eskisi da yenisi da Allah'tu, sorduğu soruya bak yaklaşık 11.000 metre yükseklikte tööbe tööbe ya. Yanlız zamanında böyle bi tanrı inancı var ise, sanıyorum kutsal kitabı bulmacadır bu adamın. Her bulmacada ismi geçiyo arkadaş. Adam diyorum çünkü eski tanrı olmaz, mora valisi mi bu? Eskiden inandıkları tanrı demiyo bak eski tanrı diyo. Yenisi gelmiş olmalı bu tabiri kullanmak için. Neyse bu konuyu kapatalım da kurban olduğumi kızdırmayalım, "hazır yaklaştılar al bunları demesin" . Bunu saymıyorum Allah'ım ayağımız alıştı, biz daha çok geliriz. Yani tabi eğer izin verirsen...

9 Mayıs 2014

Hiç anlamadığım bişey daha varsa ...

Hiç anlamadığım bişey daha varsa o da, köprü, otoyol, üst geçit vs. inşaatlarının olduğu yere konulan devasa bilgi tabelası. Çalışmanın niteliği ve projenin bitiş tarihi ile ilgili bilgileri lüzumlu bulmakla beraber, idrak edemediğim şey ise, yüklenici firmanın ve de mühendisin vs. isminin büyük puntolarla orada yazıyor olması. Nedir yani amaç? Bi hizmet görünce ekseri Allah yapandan yaptırandan razı olsun diyoruz zaten, ille de duamıza yüklenici firmayı eklemek zorundamıyız. Allah bunu kimin yaptığını bilmiyo mu? Lüzumlu bilgini ver, verdiğin rahatsızlıktan dolayı özür dile, ne reklâm yapıyosun. Hayır reklamsa kime reklam? Şirketin numarasını alıp mutfaktan banyoya duble yol mu yaptırcam? Bi de yüklenici firma ne lan. Sanki kimse üstüne almamış bu sorumluluğu da, devlet sana zorla yüklemiş gibi. Bence ihalede yükleneceğini yüklenmişsindir sen. Bak daha bugün bi inşaatın kapısına koca bi pankart açmışlar “bu bina mahkeme kararıyla yenilenmektedir” diye. Sen yutubmusun arkadaş bize ne? Sanki millet metrobüsten inip, orda çalışan sıvacıya “kime sordunuz da tadilat yapıyonuz siz burda?” diye hesap soracak. Banane olm senin dış cephenden yani niye pankart asıyosun. Mahkeme sana tadilat yap dedi, pankart asıp reklâmımı yap demedi ki. Kışın doğalgazdan daire başı 50 lira tasarruf edecek olmanı bana neden bildiriyosun arkadaş? Zaten mahkemelerde yemişsindir o parayı. Hâlbuki birinci ayarda yak kombiyi, evden kısa süreli çıkışlarda kapama ve çok aşırı soğuklarda akrabayı ziyaret et bol bol ki mahkemelerde sürünme babacım. Otobüste kız kesiceeme senle uğraşıyorum gerildim yemin ederim

4 Mayıs 2014

Her uçuşta cam kenarında oturma ısrarım ...

Her uçuşta cam kenarında oturma ısrarım yüzünden arkadaşlar arasında epey bi alay konusu olduk. Yok orta koltuk ta Trabzon’a gidiyo falan filan bi takım iğrenç espriler. Olm benim kaygılarım var. Kalkıştan sonra uçak ekseri benim yaslandığım cam yönünde yatıp yön tayin ediyo ve pilot dönüşü tamamlarken, ben hafif ters yöne yanlanıp uçağın tekrardan düzlenmesini sağlıyorum geliyo bana. Gülüyosun di mi? Ama spor araba sürerken virajda vitese yatıyosun o noolcak ??? Hala spor araba derken doğan slx aklıma geliyo ya çok fakiriz lan. Yalnız ilk uçağa bindiğimde koltuğu yatıran düğmeye basamadım ya la.. Kırk tane şey geçti aklımdan. Ulan buna basınca düşmeyelim falan dediğimi hatırlıyorum. Zaten boing firması komple mal, kalkış-iniş pilota, yönlendirme kuleye ait, uçağı düşürme seçeneği de 250 yolcunun kıçının altında. Sonra dedim yok lan fırlatma düğmesidir. Te Allah’ım bi düğmeye neler isnat ettim yarabbi. Demek o gün kokpiti görsem “dünyayı buradan mı yönetiyorsunuz” derim. Ama tabi bu cehalet en azından zararlı değil. Acil çıkış kapısı için de bunları düşünüyor olabilirdim. Öyle lisede itfaiye butonuna basıp kaçmaya benzemez acil çıkışı açmak. Tabi bu değişik düşünceler hayal gücümü de geliştirmiyo değil. Mesela bu hava korsanları uçağı kaçırmak için neden herhangi bi silah sokmaya uğraşıyo ki. Bu telefonlar uçuş güvenliğini olumsuz yönde etkilemiyo mu arkadaşım? Kalkışta veya inişte çıkar telefonu, “bak valla kayınçoyu ararım” diye yolcuları tehtid et, ne uğraşıyosun x-ray cihazından tnt bombası sokmaya. Yahu uçak kaçıracaksın uçurtma kada aklın da yok . Lan iyi ki ben kötü adam olmadım ha. Çok düşük maliyetlere çok fenalık yapardım yemin ederim…

3 Mayıs 2014

Hayatımda en sevmediğim ve de bir türlü vazgeçemediğim ...

Hayatımda en sevmediğim ve de bir türlü vazgeçemediğim, etkisini bir nebze olsun azaltamadığım bi şey varsa o da başkalarının adına utanmaktır. Hani “çok mübarek adamım, ben edep seviyesini aştım artık size üzülüyorum” noktası değil. Bak az sonra anlatınca birçoğunuzla ortak bi yönümüzün daha olduğunu idrak edeceksiniz. Hani bi mecliste oturursun da bi çocuk gelir böyle yerli yersiz bıdı bıdı konuşur şarkı söyler falan, hani birileri tebessüm eder vs. ha işte orda sanki herkes bana bakıyomuş veya herkes bunun sorumlusu olarak beni tutacakmış gibi yerin dibine giriyorum arkadaş. O çocuğun ağzını tutup susması karşılığında 12 adayı teklif edesim geliyo. Bi de bu yarışma şarkı türkü programlarında biri çıkıp saçmalıyoken veya bariz kulağı tırmalayan bi detone duyduğumda, sanki boğazında düğümlenen balgam benmişim gibi kıpkırmızı kesiliyor, etrafımdaki insanlar tarafından dışlanacağımı düşünüyor ve kanalın değiştirilmesi için Allah’ın adını veriyorum. Bak 11 yıldır müziğin içindeyim sular seller gibi detone olurum bu batmıyo ama popstarda adam meyana çıkamayınca Orhan babanın bile bana hitaben serzenişte bulunacağı inancından kendimi kurtaramıyorum. Sadece toplulukta değil, tek başıma bi televizyon programı izlesem, atıyorum bi tiyatro sergileniyo ve seyirciye mikrofon uzatılıyo, sözgelimi seyirci saçmalıyo, hemen kanalı değiştirir oturduğum yerden kalkar kendimden uzaklaşmaya çalışırım bu nasıl bi ruh hali lan. Olm camide 8 saf arkada telefon çalsa aha benim abdes gitti namaz gitti geliyo bana. Kendimi nokianın tuştakımı gibi hissediyorum sıkıyorum kendimi ki o zil sesi sussun diye. Özgüvensizlik desen değil, özgüven desen değil. Fırsat buldukça kendi kendime bol bol rezil oluyorum.

2 Mayıs 2014

Yaptığımız çalışmaların izlenme oranları ...

Yaptığımız çalışmaların izlenme oranları, sayfadaki orantısız artışlar ve de sokaktaki insanların tanıyıp fotoğraf çektirmek istemeleri akabinde, kendimi iyice ünlü hissedip artist havasına girmem için son bir hamle daha kaldı. Hayır Beyaz şova çıkmak veya magazin haberlerinde mankenle yakalanmak ya da efenime söyliim Esra Ceyhan’ın programında uçmak değil, daha mühim bi konu var. Tüm bu olumlu gelişmelere paralel olarak gayrı yasal birtakım argümanlara ihtiyacımız olduğu konusunda siz temin ederim. Mesela kaçtır bakıyorum bir Allah kulu adıma fake profil, efendim bi sayfa bişe açmamış, yazılarımı paylaşan herkes büyük harfle ismimi yazmış. İllegal mp3 sitelerinde bi şarkımız dahi yok. Şu artistik pozlarımı kimse kullanıp genç kızlara kur yapmamış. En çok kanıma dokunan şey ise mahallemizin fotoğrafçısı sentez fotoğrafçılık, ayrı ayrı 4 adet vesikalığımı elinde bulundurduğu halde hala camekânda o balık etli kızın fotoğrafını sergiliyo. Yok arkadaş!! Fotosentez Mustafa, o fotoğrafı indirip benim fotoğrafımı koymadıkça kendime artist demem ben. (Yalnız Mustafacım vize için çektirdiğim saçlarımın kulak arkasında olduğu o biometrik fotoğrafı yok edelim lütfen) Yani ne yapayım Mustafacım sünnetliklerle mi çekileyim, herhangi bi gelinle poz mu veriim. Ulan Güngören belediye başkanından çok takipçim var ille de erovizyona mı katılayım. Zaten mahalle berberinin camekanında fotoğrafımın olması için 2 oscarlı holivıd filmi şart koşuluyo. En son çare bi çay reklamında oynıımda camii kıraathanesinde assınlar. Ahh ah zamanında ünlü olaydık şimdi dolmuşların arkasında afişlerimiz vardı ey gidi . Son bi hamle dedik ama baya bişey lazımmış